20 Mart 2011

A n i m s A b i d a l



Doping suçlamalarında bulunacak kadar düştüler.

Saha içinde olanlar görülüyor, verilmeyen nizami goller, penaltılar, ofsayt olmayan pozisyonlar, cezalandırılmayan sert fauller, tam tersine ezeli rakibin kollanması ve Barça'ya çalınmayanların onların hanesine sürekli artı olarak yazılması alışkanlık yaratmıştı. Süregelen bir federasyon desteğiydi, ülkelerini temsil eden kulüplerine.

El Clasico'daki davranışlarına değinmiyorum bile. Herhangi bir yaptırım da olmadı, Ramos'u kahraman ilan edecekti nerdeyse kulübü, yılbaşı kutlama jeneriklerine girdi Camp Nou'da dayılanmasının karşılığında. Pique'nin Katalanca demecine sansür çabasının da ödülüydü muhtemelen.

Bununla yetindiler mi, hayır! Sırf kararlarıyla kulübü zor duruma sokmayı amaçlayan kurullarıyla da mücadele edilecekti. Osasuna maçının hikayesi biliniyor, önce anlaşma sağlanıp sonra 3 puan silinme tehdidi, kasıtlı olarak geç bildirme ve otobüsten indiği gibi, maçın başlamasından 1 saat geçmiş olmasına karşın sahaya çıkan yorgun bir takım.

Bunu da denediler, yetmedi!

Jose Mourinho'nun her hafta, sıkılmadan, utanmadan, arsızca oraya buraya salladığı eleştirilerine de değinmeyeceğim. Ağlamalarının hesabı tutulamadı.

Ballon D'or ödülünü Messi'nin kazanmasından sonra hemen hemen her gün konuya dair kavga, kriz başlıkları attılar. Soyunma odasına kara kedi sokmak istiyorlardı, Messi'yi ödülü hak etmemekle ilgili eleştirdiler, kaptan kalecileri Iker ve Mourinho da dahil oldu yorumlara.

Xavi, Iniesta, Messi üçlüsü uçakta en güzel fotoğrafı vererek mesaj verdi anlamayanlara. Onların arasını hiçbir güç bozamazdı, onlar kulüplerine ve şehirlerine aidiyet besleyen, kimlikleri olan, altyapıdan yetişen taraftar & futbolcu modelinin en çarpıcı temsilcileriydi. Onların bitmek tükenmek bilmeyen egoları, bonservis bedelleri bulunmuyordu. Bunu algılayamıyordu başkent, hiç yaşamamıştı. Mahalle takımı ruhuyla sahaya çıkan, fiyaka satmayan, halkı, şehri, kulübü ve güzel oyun felsefesi için oynayan, kazanan ve bazen kaybeden onlardı. Ödülün gerçek kazananı, takımları FC Barcelona ve altyapıları La Masia'ydı onların, bunu suyun uzağında kalanlar bilemezdi, bilemediler de.

Yetmedi, haksız yoldan kazanım, manipülasyon, ortamı etkileme, rüzgarı ters döndürme işlerine girişmeyi görev edindiler. Herşeyin sahada kazanılmadığını bilecek kadar tecrübeliydiler, bu yollardan defalarca geçmişler ve siyah beyaz yıllarda -Franco era- pek çok uygulamasını kullanmışlardı şampiyonluklar uğruna.

Bilbao maçından sonra Barça'nın golüne itiraz etmek için ofsayt tartışmasını bir başka boyuta taşıyıp savunmanın en arkasındaki oyuncuyu fotoğraftan çıkardılar. Bunu da yaptılar, evet! Teknik bir hata olmuş diyerek özür dilediler sonra.

Bıkmadılar, usanmadılar, yılmadılar.

Başkent merkezli bir İspanyol radyosuna bağlanan gazeteci, haberin kaynağını Real Madrid kulübü olarak gösterip FC Barcelona oyuncularını doping yapmakla suçladı. Ardından da kulüpten açıklamalar gelince özür diledi. UEFA'nın testinden geçmişlerdi oysa, oraya bile bakabilirlerdi bu asparagası yaymadan, tenezzül etmediler. Önemli olan insanların zihninde küçücük de olsa bir soru işareti bırakmaktı, bugün olmasa da gün gelir o boşluğu doldururlardı. Zavallılardı.

Barça tüm bu körelmiş, kokuşmuş, faşizm yanlısı tutumlarla uğraşırken, çok kötü ve gerçek bir haberle sarsıldı. Eric Abidal'in karaciğerinde tümör bulunmuştu.

Kulübün üzerine çöküverdi birden kara bulutlar. Perşembe günü ameliyata alındı, bundan sonra mesleğini icra edememe ve ölme olasılığıyla karşı karşıya Abidal. Çok büyük destek gördü farklı kesimlerden. Madrid güzel bir jest yaptı Lyon maçından önce, insanlık ölmemişti daha. Özel yaşamına hassasiyet isteğinden ötürü çok fazla konuya dair bilgi akışı da görülmeyecek sanırım. Sözleşmesini uzatmak üzereydi, operasyon sonrası sağlık durumuna göre bir karar verilecek oyuncuyla beraber.

Operasyon 3 saat sürmüş ve Eric bir hafta daha hastanede kalacak. Tümörün tamamı temizlenmiş ancak testler ve tedavinin ne kadar daha devam edeceği bilinmiyor. Söylentilere göre iki ay sonra ya da Ağustos ayında dönmesi bekleniyor, farklı bilgiler dolaşıyor.

Guardiola, 15 gün içinde onu ziyarete gidebileceklerini ve onun da takımını, arkadaşlarını antrenmanlarda izleyebileceğini umduğunu belirtti, tek resmi bilgi bu.

Barça B'den Fontas sezon sonuna kadar A takıma yükseltildi, La Masia'da yetişenlerden biri o da. Merkez savunmanın solunda oynuyor daha çok. Sol bek Maxwell ve Adriano'ya kaldı. Planas ve Muniesa da zaman zaman forma şansı bulabilir.

Xavi şunları söyledi;

"Bunlar bizi güçlendiriyor, bizi daha çok bir araya getiriyor. Ekstra motivasyon bu. İçimizdeki öfke, hırs maçlar ve kupalar kazanmada yardımcı oluyor."



Bir başka üzücü haber de Barça B teknik direktörü Luis Enrique'den geldi. Guardiola'dan görevi devralmış, üç yıldır sürdürmekteydi antrenörlüğü. Takım şu an 4. sırada ve liderin 11 puan gerisinde. 2. ligin en çok gol atan takımını yarattı, kulübün hücum anlayışı oraya da sirayet etmişti, görkemliydi performansı. Pep'in görevi bir süre daha devam edeceğinden sirkülasyon sağlamak ve La Liga'da bir şans bulmak adına sezon sonunda görevinden ayrılacağını açıkladı Luis Enrique. Hak ettiği yere, en iyisine, zamanı geldiğinde erişecektir o da. Bir kulüp üyesi olarak, Guardiola'nın kazansa da, kaybetse de, 10, 15, 20 yıl takımın başında kalmasını isterim dedi.

CL Eşleşmeleri;

Çeyrek Final ilk maçlar 5/6 Nisan, ikinci maçlar 12/13 Nisan

1) Real Madrid - Tottenham
2) Chelsea - Manchester United
3) FC Barcelona - Shakhtar
4) Inter - Schalke

Yarı Final ilk maçlar 26/27 Nisan, ikinci maçlar 3/4 Mayıs

A) 4 - 2
B) 1 - 3

Final 28 Mayıs

B - A

Tek tek gideyim, önce Barça.

6 Nisan'da Camp Nou'da Shakhtar ile, 12 Nisan'da Ukrayna'ya gidilecek. Guardiola'nın, Barça dışında kalan 7 takımdan hangisi kurada çıkmasın diye sorulduğunda verdiği cevap Shakhtar'dı. Sebebini de oyun tarzlarını zorlayacak bir yapılarının olmasına ve uzaklığa bağlamıştı. Korktuğu başına geldi ve Lucescu çıktı karşısına, Madrid rekabetini Katalan ordusunun neferiyim sözleriyle yaşayan Gary Lineker'in çektiği toplardan.

Aslında 7 rakibi, 4 ve 3 olarak çok zor, zor şeklinde kategorize edersek, Barça zor kısımdan eşleşti, çok zorla -Chelsea, Inter, ManU, Real- çeyrek finalde oynamıyor olması kanımca bir avantaj. Aşırı derecede hırpalanmayacaklar psikolojik olarak. Shakhtar UEFA Kupası kazanmasına karşın buraların müdavimi değil, baskı yaratmayacaktır ismiyle. Elbette oyun stratejisiyle sıkıntı doğuracağı bir gerçek.

Maç Ajandası;

Milli maç arası, virüs tehlikesi bulunuyor, 2 maç oynanacak. Pek çok isim açıklandı şimdiden.

03 Nisan Lig, Villarreal - Barça
06 Nisan ŞL, Barça - Shakhtar
10 Nisan Lig, Barça - Almeria (muhtemelen 9'una alınır)
12 Nisan ŞL, Shakhtar - Barça
16/17 Nisan Lig, Real - Barça
20 Nisan Kupa, Barça - Real (maçın resmi yazımı, ev sahibi biziz)
24 Nisan Lig, Barça - Osasuna
26/27 Nisan ŞL, Real / Tottenham - Barça
01 Mayıs Lig, Sociedad - Barça
03/04 Mayıs ŞL, Barça - Real / Tottenham
08 Mayıs Lig, Barça - Espanyol
11 Mayıs Lig, Levante - Barça
15 Mayıs Lig, Barça - Deportivo
22 Mayıs Lig, Malaga - Barça
28 Mayıs ŞL, Barça - Chelsea / United & Inter / Schalke



Uzun vadeden kısaya dönüp, Shakhtar periyoduna göz atıldığında, Villarreal sonrası ilk çeyrek final maçı, El Clasico öncesi de ikinci maç. Ukrayna yolculuğu düşünüldüğünde Madrid ziyareti bir parça etkilenecektir.

Shakhtar, alanını iyi kapatan ve kontratağa hızlı çıkan bir takım, yeni stadlarında oynadıkları 34 maçın 31'ini kazanıp hiç yenilmediler 18 ay boyunca. Ekim 2008'den bu yana sahalarında oynadıkları 55 maçta 51 galibiyet ve 4 beraberlik aldılar, mağlubiyet yok. 124 gol atıp 16 gol yediler, bu sezon ŞL'de 1 gol gördüler kalelerinde. İnanılmaz sayılar gerçekten. Lucescu da tıpkı Jose gibi bu tür istatistikleri sever özellikle iç saha konusunda, benzerlerini Galatasaray'la da yakalamıştı, lig ve Avrupa'da. Her iki teknik adamın oyun tarzlarının kesişmesi aslında önemli bir ipucu başarılarına dair.

Bu iki takım Süper Kupa Finali'nde karşılaşmışlardı ve hiç kolay olmamıştı Barça için, uzatmalarda atılan bir gol sonucu belirlemişti. Diğer referans ise karbon kopya Arsenal'in Shakhtar'a 5 gol atmasıydı, Pep mutlaka bu maçı inceleyecektir ve karşısına eşit topa sahip olma, başarılı pas gibi veriler çıkacak, bakalım nasıl okuyacak bunları. Arsenal girdiği pozisyonları yüksek bir yüzdeyle değerlendirmiş ve o maç da istisna bir performans gibi duruyor bu yüzden.

Lucescu kurayla ilgili "Bizim için kötü bir haber ancak onlar adına da. Bir İngiliz takımı Barça için daha kolay olabilirdi. Barça, sizin hücum yapmanızı engelliyor çünkü topu çok hızlı geri kazanıyorlar. Ama bizimle hep sorunları olmuştur" şeklinde konuştu.

Shakhtar oyuncularının kura anındaki tepkileri;

http://www.youtube.com/watch?v=iJT_2C9FFvQ

Çeyrek final için daha zaman bulunuyor, yorum konusunda erken. Bence kötü bir kura değil, Inter, Chelsea, United dururken bir sonraki turda Madrid - Tottenham eşleşmesi de iyi aslında. Barça'yı en çok zorlayacak üç takım finalden önce Barça'nın karşısına gelmiyor. Bu üçüne eklenebilecek, psikolojik açıdan görece daha zayıf olan Shakhtar'ı da geçeceklerine inanıyorum.

Uzun vadeye bakınca da yaklaşık 19 günde 4 El Clasico olasılığı var, futbol festivali, sezonun ilk yarısındaki maçı ve rekabetin tarihini hatırlayınca. Ayrıca Ağustus ayında İspanya Süper Kupası'nda karşı karşıya gelecekler 2 maçla. 7 maç olabilir toplamda.

Barça'nın tamamını kazanması beklenemez, önemli olan stratejik anlarda istenilen sonucu almak, Kral Kupası finalinde galibiyet, lig maçında en kötü beraberlik ve liderliği koruma, ŞL'de eşleşme olursa da sadece tur atlama. Mourinho'nun yıkımı ya da yeniden doğuşu.

Diğer maçlar;

Chelsea ligden koptu, son şansları ŞL ve bence Manchester United çok iyi bir savunma kültürüyle buralarda, oyuncu seviyeleri kesinlikle yetersiz ve Rio'nun da sezonu kapadığı söyleniyor. Son maçlarda Sir Alex Ferguson, takımı geriye yaslıyor zorunluluktan, başka şansı yok çünkü. Torres'in geceleri olabilir, bence Chelsea bir adım önde ve diğer taraftan gelmesi muhtemel Inter'i de eleyip final görebilirler bu sezon.

Inter, Schalke'yi eleyecektir, havayı kesinlikle yakaladılar.

Tottenham da tıpkı Shakhtar gibi enteresan bir takım, ters gelebilir Madrid'e. Inter'e 6 gol atıp, Milan'dan gol yememek gibi birbirinden bağımsız iki istatistiğe sahipler. Onların garipliğini en güzel anlatan da bu. Sezonun en formda ismi Van Der Vaart için intikam, Bale, Lennon ve Modric için bir adım öteye geçme zamanı. Yine de Madrid elemeye yakın, Mourinho ve Ronaldo faktörüyle.

Son 16 eşleşmelerinde sadece Milan tahminlerimde beni yanılttı, bunu da not olarak ekleyeyim.

Getafe maçı;

Artık Abidal aramızda olmayacak ve onun adına da mücadele edecek arkadaşları.

Puyol haftalardır sakat. Maxwell ve Pedro tam iyileşmediler.

Klasik 4 - 3 - 3'üyle sahadaydı takım. Milito, Adriano ve Bojan olmayanların yerine oynuyorlardı ve Javier de Sergio'ya tercih edilmişti, savunma formundan ötürü.

Yedeklerde Montoya, Fontas, Sergio, Keita, Afellay ve sakatlıktan yeni dönen Jeffren vardı.

Saatli bombalar Milito ve Adriano'ydu, hamle hataları, pas şiddetini ayarlayamama gibi rutin işlerini sürdürdüler yine. Puyol ve Maxwell'in en kısa zamanda dönmesi gerekiyor. Milli maç arası bu yönden anlamlı. Adriano hızıyla birşeyler yapmaya çabalıyor ancak çok savruk ve dengesiz, top kayıpları var ve Milito da müthiş pas görüşü, Barça'ya uygunluğuna karşın kademe ve markaj konusunda çok yetersiz.

Barça ilk golü kendi tarzıyla değil, dönen bir topa atılan şutla buldu. Kaçırılan pozisyonlar, topa kendi standartından daha az hükmetme gibi zaaflar göze çarpıyordu. 2. golden sonra 50 - 60. dakikalar arası Getafe savunma güvenliğini bırakarak oynadı, Barça maçı koparacak 3. golü bir türlü atamadı. Özellikle gol öncesi son paslarda başarısızlık ve Getafe savunmasının can siperane hamleleri buna engel oldu. 80'den sonra maçı öldürme çabası da pahalıya patlıyordu, önce 2 - 1 ve ardından 1 dakika içinde verilen 2 karambol pozisyonla, 3 puan ve şampiyonluk yarışındaki psikolojik üstünlük yitirilebilirdi.

Oyuncuların Abidal'den çok etkilendikleri söyleniyor, maça mutlaka yansımıştır zihin olarak.

Xavi haftaya cezalı. Valdes, Sergio, Javier ve Messi de sarı kart sınırında. Messi'yi Almeria maçında kenarda tutabilir Pep, daha önce Pique için yapmıştı aynısını, Jose'yse talimatla sarı kart aldırıp cezalı duruma düşürdü oyuncularını, hatırlanacaktır. Birisi oyuncusunu sakınıyor oynatmayarak, öbürünün hiçbir ahlaki değer umrunda değil. Mourinho, futbolu değil kazanmayı seviyor, onu en çarpıcı şekilde tanımlayan ifade kanımca bu. Bizse futbolu, güzel oyunu seviyoruz.

5 puan fark korundu, Villarreal maç çok büyük önem taşıyor.

Getafe'nin teknik direktörü Michel'in Madrid'i, Pep'in Barça'sı karşısında 7 maçta hiç kazanamadı. Getafe'siyse 4 maçta beraberlik dahi alamadı. 11 maçlık bir hüsran, şansı tutmuyor.

Barça ligde en son 2. hafta yenilmişti. 27 hafta üst üste kaybetmediler ve kulüp rekoru (1973-74 Michels & Cruyff ile 26 maç) kırıldı.

Duran top organizasyonundan canı çok yanan ve nefret edenler kulübünün bir üyesi olarak, Barça'nın bu yöntemle gol bulmaya karşı reaksiyon verdiği ve dünya futbolunu değiştirmeye çalıştığı da görülüyor. Ligde atılan 81 golün sadece 4'ü duran toplardan, 1 korner, 1 frikik ve 2 penaltı. Güzel oyun manifestosuna gönülden bağlı onlar, rakip yarı sahada birkaç duran top kazanıp gol pozisyonu yaratma işine daha çok kafa yoranlardan değil, hiçbir zaman da olmayacaklar. Penaltıyı bile pas vererek kullanan ve topu boş kaleye yuvarlayarak en güzel golü atan Johan'dan geliyorlar çünkü.

Abidal için oynayacağız.

Haklıyız kazanacağız.

20 Mart 2011

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: