05 Aralık 2010

Kasımpaşa'dan Tünel'e | Scouting



Hagi, gelecek sezonun planlarına başlamış zihninde. Zaten başka da yapacak bir şey yok şu an, belki transfer çalışmaları için de bir ön hazırlık gerekebilir.

G Zan'ı görmek istemesi, Balta'yı orta üçlünün soluna alması, Aydın'ı denemesi, uzun vadeli planlarının ürünüydü. Bir nevi kadroda kimlerin kalacağına dair, istediklerini yapabilen, bölgesini dolduran ya da farklı pozisyonlara uyum sağlayabilen isimler üzerinde durdu, çok da değişikliğe gitmeden çünkü puanlar da kazanmak gerekiyordu.

Takım oyuncu mezarlığına dönmüş durumda, bazıları burdan çekip çıkartılmazsa ekonomik olarak da sıkıntılar doğabilir.

Şahsi kanaatim çok daha büyük bir oyuncu temizliği yapılması yönünde, bunu pek çok kez dile getirdim ancak Kasımpaşa maçı Hagi'nin mevcut isimlerden bir kısmını uyandırma arayışında olduğunu gösterdi, saygı duyulmalı. Bunlardan ikisi Zan ve H Balta'ydı. O da, Rijkaard gibi 2008 Avrupa Şampiyona'sı Türkiye'sinin büyüsüne kapılabilir ve bundan zarar görebilir.

Aynı sebepten ötürü Sabri de kalacak gibi gözüküyor. Servet'in durumuysa belli değil, kendisini soktuğu konumun etkisiyle. Aslında Hagi onun da kalmasını isteyecektir.

Elano ve Misimovic'i düşünmemesi, Hagi'nin kendi oyun planını tam anlamıyla yerleştirmek adına doğru adımlar gibi duruyor. Rijkaard aynı duruşu sergileyip Misi'yi oynatmayarak yönetime mesaj verebilirdi. Yaz aylarında gönderilemeyen Elano'nun Dünya Kupası sonrası geldiği noktaysa içler acısı.

Lucas, Cana, Kewell ve Baros kadroda tutulması gereken elzem isimler. Medyanın Kewell'ı gönderme arzusunu taraftar dizginlemişti, bir dönem Lucas'a da sardılar. Şimdi de Cana'nın top kayıplarından ve Baros'un sürekli sakatlığından dem vuruyorlar.

Cana'nın müthiş katkısını görmemek için futbol cahili ya da art niyetli olmak gerekir. Zaten Cana, kazandığı top kadar pas verme kusursuzluğunda da olsa, burada değil Liverpool'da oynardı. Baros'un devamlılığının bulunmadığı açık ancak sağlığının yerinde olduğu zamanlarda ne denli performans verdiği ortada, arkasında bekleyecek oyuncuyu Baros seviyesinde belirlersen sorun çözülür.

Kewell'sa bu, ceza sahasına ters kanaddan girip gol atabilen açık oyuncusu, kolay bulunmuyor. Doğru parçalardan oluşmuş bir takımda sırıtabilir belki ama kenardan gelip ya da zaman zaman oynayıp takıma katkı sağlayabilir.

Lider özellikleri de olan bu dört yabancının üzerinde durmalıdır Galatasaray, yapıyı oluştururken, bir de Arda. Diğer isimlerin akıbeti zamanla belli olacak görüldüğü üzre.

***

Scout ekibi haberleriyle geçti hafta içi. Cüneyt Tanman yer alacak grubun başında ve Taffarel de olacak aralarında söylenildiğine göre.

Bu konuda gerçekten bir araştırma yapıldı mı, Arsenal, Hollanda kulüpleri, Lyon, Porto gibiler incelemeye alındı mı, merak ediyorum. Gerçi bu kulüpler diledikleri kadar yabancı oyuncu getirebiliyor, adaptasyon süreleri daha kısa oluyor, transferler için belirli isimler dışında az para ödüyorlar oyuncunun kendisine. Türkiye'de bunların tam tersi bir statü ve ortam varken, scout işine çok daha derin, nitelikli hazırlanmak gerekir.

Galatasaray'ın sadece 10 yabancı hakkı var, ince eleyip sık dokunmalı bu yüzden.

Bir de bu scout işinin özü iyi kavranmalı. Futbolun saha içi teknik - taktik işlerinden anlamak, iyi ve potansiyeli olan bir oyuncuyu keşfetmek anlamına gelmiyor. İkisinin bir arada olduğu pek çok Teknik Adam var ancak scout yeteneği bambaşka bir şey ve her oyuncudan anlayanın da formasyonlar, parselasyon, saha içi görevler hakkında derin bir bilgisi olması şart değil. Sanırım bu sebepten dolayı da daha çok eski futbolcular tercih ediliyor. Organizasyon, yönetme yetisi ve futbol aklı daha içerikli olanlar Teknik Adamlık mertebesinde başarılı oluyorlar. Yine de en makul olanı teknik - taktik işlerden de anlayan oyuncu kaşifleri çünkü takım için bir sağ bek arıyorken, oyuncunun potansiyelinden çok pozisyonunun gereklerini yerine getirip getirmediğiyle ilgilenmek daha doğru bir perspektif sunuyor. Bu noktada da oyuncu keşfini tanımlamalıyız, salt potansiyel ve yetenek mi, yoksa takımın ihtiyaçları dahilinde parçasal aramalar mı? Çok fazla soru kurcalıyor zihnimi.

Kendimden örnek verirsem, bir futbolcunun potansiyelinin olup olmadığını net olarak anlayamam, Ribery bizimle ilk maçına çıktığında Madrid'e kadar yolu var yorumunu yapmıştım iddialı biçimde, Münih'e kadar ilerledi ve yanıltmadı. Daha çok parçaları oturmuş ve eksiği olan bir takıma uygun oyuncuyu, özellikleri çerçevesinde tahmin edebiliyorum, potansiyelden ziyade. Barcelona için Samir Nasri önerisinde bulunmuştum uzun zaman önce, dün gece izlendiyse bu adam, ne demek istediğim daha net anlaşılmıştır. Scout meselesi tam da burada devreye giriyor, Nasri'yi Marsilya'dan ya da ondan öncesinden keşfetmek faslı. Burda atlanılan nokta oyuncunun gittiği takımların tornasından geçip başka ve daha iyi bir şeye dönüşmesi olasılığı, bu keşfedilir bir şey mi, kestiremiyorum açıkçası. Drogba'nın futbol sahnesine geç çıkmasının altında yatan sebep de budur belki, törpülenme ve doğru parçalardan oluşan bir takımda en üst düzey performansını sergileme. Galatasaray için sağ bek, box to box aranıyor sorusunun cevabı liste bazlı bulunabilir, gidip izlenebilir ama yapılmak istenen sadece bu mu yoksa Ribery gibi isimleri bulup getirmek mi, sanırım ikisi bir arada.

Scout aslında görev açısından ikiye ayrılıyor, taktiksel analizler ve yetenek bulma şeklinde. FC Barcelona bu departmanı tek bir çatı altında toplamış ve üç isim tayin etmiş. Muhtemelen yetenek keşfi yapanlar aynı isimler değil, scout bir diğer anlam olarak istatistik tutan anlamına da geliyor. Taktiksel analizleri, bilimsel verilerle birleştirip yorumluyor Teknik Heyet, scout ekibi de onlara bu bilgi altyapısını sağlıyor.

Bizde bilinen scout tanımı bu değil elbette, oyuncu keşfine dayanıyor. Ve pek çok kulüp bu isimleri saklı tutuyor. Chief Scout ve Assistant Chief Scout denilen bir kavram var, ekibin başı ve yardımcısı, onlar konuşuyor bazı durumlarda.

Galatasaray'ın belirli coğrafyalar üzerinde çalışması daha akılcı olur gibime geliyor. Doğu Avrupa, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya ve Afrika ilk akla gelenler, yurtdışında oynayan yerli oyuncular özelinde bir kurgu yani. Önceliğinse Türkiye olması şart, yabancı kontenjanından ötürü.

***

Zamanında şöyle yazmışım;

Baros gibi oyuncular beklenen verim alındığı sürece takımda tutulmalı, ekonomik denge hiçbir zaman gözetilmemelidir. Ne zaman ki yarar sağlamaz, performansı düşer zararına da olsa gönderilebilir.

Galatasaray'ın geleneği, kulübün taraftar için ne anlama geldiği, misyonu, kitlesi, etkisi Lyon, Ajax, Porto düzeyinin ötesindedir kanımca. Galatasaray'ın başarıyı arama şekli, kendisine ve coğrafyasına uygun olarak gerçekleşmelidir, bu kulüpler gibi sürekli oyuncu alıp vererek değil. Yabancı sayısının sınırlandırıldığı, ülkede yetişen az sayıdaki yetenekli oyuncunun pek çok kulüp tarafından paylaşıldığı, transfer bedellerinin çok yüksek olduğu bir ortamda oyuncu al - sat üzerine bir yapı kurmak çok sağlıklı olmaz gibime geliyor. Galatasaray, yerli ve yabancı oyuncuların Avrupa'ya açılan penceresi olma misyonunu üstlenirse eğer, başarıya giden yolda kurulması gereken iskeleti her yıl değiştirmek zorunda kalır ve yolundan sapar.

Galatasaray, FC Barcelona gibi bir oyuncuyu ihtiyaçları dahilinde transfer etmeli, altyapıdan oyuncu çıkarmalı ve bu yapıyı başarılı olmak için korumalıdır. Meramımı daha net anlatmak istersem, Barça Bojan'ı yetiştirken, değerinin ne olacağına bakmaz, takıma ne katkı vereceğini önemser, oyuncuyu takımda tutar, verim alamayacağını düşündüğü an da gönderir. Henry örneği de var ortada, performansında ciddi düşüş vardı ve zarar edilip gönderildi. Galatasaray, Hagi, Popescu, Taffarel gibi isimleri 30 yaşın üzerinde transfer edip -ekonomik olarak zarar da yazdı hanesine, satmadığından ötürü- mesleği bırakana kadar da takımda kalmalarını sağlayarak başarılı olmuştur. 21 yaşında bir oyuncuyu transfer edip, 25 yaşında satmak üzerine kurgulanan bir yapının bize uyacağına, başarıya götüreceğine inanmak zor! Bu ancak kulübün ekonomik olarak sürmesine olanak tanır.

Galatasaray ekonomik gücünü oyuncu alıp satmadan değil, başarıdan kazanmalıdır. Galatasaray başarılı olmaya mahkum bir kulüptür, oyuncu alıp satarak ayakta kalan ve her daim zirveye oynasa da başarısız olduğu zaman çok değişiklik görmeyen Avrupalı kulüpler gibi düşünme ve hareket etme serbestliğine sahip değildir. Biz Arsenal değil, Manchester United olabiliriz ancak. Giggs, Scholes, Neville bonservisi en üst seviyeye gelmişken satılmaz, Ronaldo ve Beckham gibi takımdan ayrılmak isteyenlere yol verilir, Topal bu şekilde kar elde ederek gönderildi, Servet de gidebilir, bunlar değil mesele, daha derin ve temel kanımca.

Şu scouting meselesine de ilginç bir bakış açısı getirmeye çalışacağım.

15 scout için ayrılması gereken bütçe ne olabilir, buna bakılması gerekir önce.

Maaş (başka bir ülkede yaşayacak ekonomik olanak dahilinde) + mesleki giderler (yılda 50 maç izlese her biri) = 5000 Euro * 12 ay * 15 scout + 100 Euro * 50 maç * 15 scout = 975.000 Euro nerdeyse 1 milyon Euro ediyor, az değil hani! Sayıları sallıyorum, maaş artsa azımsanmayacak ödemeler çıkabilir ortaya.

Önerim şu, komik ve enterasan gelebilir pek çok kişiye;

Florya'da bir video odası, maç izleme yeri hazırlansın, projeksiyon + Dreambox olanağı sağlansın, bu 15 kişilik ekibin arasından 3 kişi seçilsin, otursunlar hafta sonu bütün ligleri izlesinler 7 / 24. Aynı anda oynanan maçları kaydedip, hafta içi de mesaiye devam etsinler, rapor da sunsunlar yönetime, Rijkaard'a. Ayrıca bu kişiler, sözleşmeleri de incelesinler, ne zaman sona erdiği gibi bilgiler edinmek adına, piyasa araştırması da yapsınlar oyuncuların maliyeti hakkında, birden fazla yabancı dil bilip, gazeteleri tarasınlar, sadece genç oyuncular değil değeri düşen, satılması muhtemel yarar getirecek isimler de olabilmeli listelerde.

Harcanacak para; Maaş + teknolojik giderler = 5000 Euro * 12 ay * 3 scout + 20000 Euro = 200.000 Euro yaklaşık, beşte biri ilk halin.

Teknoloji öyle bir hal aldı ki, dünyanın bütün ligleri bir uyduyla izlenebiliyor. Kendimden örnek verecek olursam, hafta sonu La Liga, Premier League, Süper Ligden 10 maç izliyorum rahatlıkla, kaydedebiliyorum da.

Scout ekibi kurmak çok maliyetli olacaksa, ucuz duran bu alternatif yol denenebilir. Futbolcuyu canlı kanlı görmekle, televizyondan izlemek çok fark ediyor deniliyorsa -katılırım- meselenin futbolcunun yeteneğini ve potansiyelini keşfetmek olduğunu hatırlatıp, ekranın bunun için yeterli olacağını belirtirim. Oyuncu transfer aşamasına geldiyse gidip yerinde görülebilir de ayrıca, tabi bu durumları da gider olarak eklemek gerekir ayrı konu.


***

Scout işi çok fazla kalemden oluşuyor, ekonomik boyut, oyuncu potansiyeli, ihtiyaçlar, ekibin hangi özelliklere sahip isimlerden oluşacağı, scout olayının özünün kavranıp kavranmadığı, teknik taktik ve istatistiksel verilerle transfer edilmesi düşünülen oyuncuların nasıl değerlendirileceği gibi.

5 Aralık 2010

A. Eren Loğoğlu

3 yorum:

bss dedi ki...

hocam kurulan ekibin amacı dediğiniz gibi belli.merak ediyorum acaba bu scout ekibi haginin oynatmak istediği sistemden ve o sistemin ihtiyacı olucak oyunculardan haberi varmı?? sonucunda sisteme uygun topçu bulunup parlatılması daha kolay olur.ah hocam ah herifler bu yapılarını 20 sene önce yapmaya başladı şimdide kaymağını yiyorlar:(((biz medeniyet olarakda kafa olarakda ne kadar geride olduğumuzu futbol umuza bakar anlayabiliyorum:/

onur dedi ki...

iyi de Kewell, Baros gibi sezonda 15-20 maç ancak çıkarabilen yabancıları "yedek statüsünden" kadroda tutmayı önerirken nasıl oluyor da yıllık 1 milyon € gideri fazla buluyorsunuz? Sonuçta bu kulüp yıllık giderleri evi, arabası, sigortası, maaşı, primi, seyahat, yemek vs. masrafları toplamı 5 milyon €'yu aşan 2 yabancı kontenjan hakkını ilerde satıp para da kazanamayacağı bu isimlere harcayabilecek kadar zengin ise 1 milyonu da scouting'e harcayabilir değil mi?

A. Eren Logoglu dedi ki...

@ Onur

Aslında haklısın, kendimle çelişiyor gibi durmuş 1 milyon Euro'nun fazla olabileceği söylemiyle, yabancı kontenjanının sonuna kadar kullanılması savunma hususu.

İşin niteliğine göre söylüyorum giderin fazla olmasını. Bu sisteme çok para yatıran kulüpler de var ve 1 milyon Euro büyük bir para değil. Az değil hani derken daha ucuza da yapılabilir bu işler örnek verdiğim üzre, eğer kulübün vizyonu milyon Euroluk gider kalemlerini yazmaya uygun değilse. Bence olmalı da scouting sistemi maliyeti ne olursa olsun. Baros ve Kewell gibi satışa uygun olmayan oyuncuların transferine de devam edilmeli, elde tutulmalı başarı isteniyorsa, isimlere takılmadan söylüyorum bunu. Ekonomiyi başarı yükseltmeli, oyuncu transferine dayanan Gençlerbirliği modeli değil.

Bir de futbolcuların kazandığı paranın haddinden fazla olması meselesi var ki, oraya hiç girmeyelim.