08 Aralık 2010

Bir Veda Havası



Vakit tamam seni terk ediyorum
Bütün alışkanlıklardan öteye

Vakit tamam seni terk ediyorum
Bu incecik bir veda havasıdır

Kalacak tüm izlerin hayatımda
Gözümden bir damla yaş aktığında
Bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan

Sen bir suydun sen bir ilaçtın
Hoşçakal canımın içi, hoşçakal
Hoşçakal gözümün nuru, hoşçakal


Suyumuz, ilacımız İstanbul Ali Sami Yen Stadı ömrünü sonlandırmak üzre. Vakit tamam ve terk ediyoruz sevgilimizi, gözümüzde yaşlar, tüm izleri hayatımızda.

Çocuktum, Çukurovalıydım, yağızdım, büyüdüm taşrada, üniversite kazandım sonra, okumaya geldim boğazın serin sularında. Öyle tanıştım Ali Sami Yen ile. Hikayelerini çok dinlemiştim, televizyon ekranında binlerce kez görüp her bir metrekaresini ezberlemiştim ama hayallerimden öte bir şeydi orada olmak, gerçekleştirdim.

Heyecanlıydım onunla tanışacağım ilk gün. 6 Ekim 2001'de İstanbul'a gelip, 6 gün içersinde kendimi ayarlayıp yolunu tuttum Ali Sami Yen'in. Elimden tutan vardı elbet, şehre ayak bastığım günün gecesinde soluğu Çiçek Pasajı'nda -İstanbul Hukuk ve Cerrahpaşa mezunu dayılarımın hikayelerinden duyup- aldım Ölümüne grubundan Emre Urul ile buluşmak üzre. Bu sevda yolculuğunun İstanbul ayağını başlatan odur, minnettarım kendisine her zaman.

Ali Sami Yen Sokak'tan geçtim ilk, bir ürperti doldu içime. Sarı kırmızı montlar giymiş kızlar ve erkeklerle dolu bir yerdi, festival esintileri vuruyordu yüzüme.

Turnikeler zorlu bir sınavın başlangıcıydı, mücadele, azim, sabır gibi unsurların öne çıktığı bir maç hazırlığı, ritüel. Atlattım onu da ve merdivenleri tırmanıverdim büyük adımlarla. Maç başlamak üzereydi, hatta santra yapılmış bile olabilirdi, hengameden ve içeri girme arzumun doruklarda gezinmesinden dolayı zaman mefhumunu kaybetmiştim.

Sesler yükseliyordu uzun koridora girdiğimde, maç başlamış olmalıydı, kalp atşlarım hızlanıyordu. Tam hatırlamıyorum ama sanırım ikinci kapıdan attım kendimi tribünlere. Yemyeşil çimleri ilk defa görüyordum, dengem bozuldu, gözlerime bir perde iniyordu ve kaldıramıyordum. Hiç tatmadığım ve bu yüzden tadını bilmediğim bir şeydi, kokoreç, midye tava, kumpir, goralı gibi bir şeydi diyeceğim, onları da daha dilimin üzerinde gezdirmemiştim. Vücudum zangır zangır titriyor ve hakim olamıyordum ellerime. Çok büyüktü saha, ekrandan taşıyordu, zihnimde oturtmaya çalışıyordum 55 santimlik bir çerçeveden çıkarıp. Bir karartı gördüm o an, topla ilerliyordu, birkaç adım atıp topa vurdu Eski Açık tarafına doğru, bayağı bir uzaktı oysa. Top ağlardaydı.

Her şey birdenbire oldu
Birdenbire vurdu gün ışığı yere
Aşk birdenbire oldu
Sevinç birdenbire


Galatasaray, Anadolu'dan gelen evladını karşılıyordu. Şaşkınlık alabildiğine sarıyordu etrafımı. Topu bir nesne olarak seçmemle ağlarda görmem arasında bir saniye bile geçmemişti. Ayağımı bastığım bu stadda artık yenilmeyeceğimize dair bir inanç kapladı gövdemi. Ve yayıldı parmak uçlarıma kadar bir sıcaklık. Kendini uğurlu ilan eden ve bunu daha çok takımının yararı uğruna isteyen bir ruh haliyle geçti maçın devamı, kazandı bizim takım ilk Ali Sami Yen ziyaretimde.

Sonraları çok gittim yanına, donattım dört bir yanını bayraklarla ama hiçbir zaman o ilk duyguyu yakalayamadım.

Soğuk bir binaya -aslında ruha- böyle bir sevgi duymak, anlatması da zor yaşaması gibi, Edip Cansever söylesin bir şeyler;

Hadi anlat deseler anlatamam
Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi
Yani bir kunduzu karşıdan karşıya yüzdüren sezgi
Nedir ben bilemem ki
Belki bir raslantıdır da ondan mı sevdanın yeri
En yakın yeri
En uzak yeri
Bitmeyen yeri
Bitecek yeri
Farkedilmez zaten anlaşılmış sevdanın
Anlaşılmaz sevda ile bütün ekleri.


Seni çok özleyeceğim Ali Sami Yen, anılarımı bıraktığım yer.

Özlem ki bir başkasının özlemine tutkunluksa
Bir yerde hep aynı şeyi özlüyoruz


8 Aralık 2010

A. Eren Loğoğlu

2 yorum:

nusret dedi ki...

Eren,

Peki,bu ilk ziyaret hangi maçtaydı?

A. Eren Logoglu dedi ki...

4 - 1, Göztepe, gol Vedat İnceefe.