13 Mayıs 2010

Derin Galatasaray!



Çok olmadı, 15 - 20 gün önceydi gelecek sezon planları yapılıp bir yazı hazırlandığında, umudum vardı. Yeni sezonda kadronun bir şekilde korunup -özellikle 5 yabancı ve takımın iskeletini oluşturması gereken Türk oyuncular- zafiyetlerin 3 - 4 transfer ile giderileceği, Aslantepe'nin ekstra konsantrasyon oluşturacağını düşünüyordum, yanıldığımı anladım Topal hamlesiyle. Belki de öz eleştiri yapmalıyım, sezona başlarken de çok heyecanlıydım ve gelinen nokta buysa, kontra olan bu yeni durum başarılı olabilir. Muhalefet baskısı, Fenerbahçe ekseninden kurtulamayan genel bakış açısı, ekonomik durum, beklendiği gibi olmayan sonuçlar sebebiyle yönetime de hak vermek gerekebilir.

http://erenlogoglu.blogspot.com/2010/04/transferde-strateji-zaman.html

O kadar çok düzeltilmesi gereken sorun var ki, nereden başlasam, nasıl bitirsem, uzun olmasa diye de debelenip duruyorum, zira bu aralar Galatasaray hakkında çok düşünsem de yazmak istemiyorum.

1 - Tercüman: Teknik Heyet & Futbolcular & Yönetim iletişimi için futbol terminolojisini de çok iyi özümsemiş başarılı ve tecrübeli bir tercüman şart. Rijkaard ve Neeskens, futbolcuların taç atma konusunda bile istenileni yapamadıklarını söylüyorlarsa, bunu sadece futbol zekası yoksunluğu, altyapı yetersizliğiyle açıklamak olası değil, ortada bir de iletişim sorunu var demektir.

2 - Kaleci Antrenörü: Yıllardır Nezihi Boloğlu hangi başarılarından dolayı Galatasaray kalecilerini çalıştırıyor, onların gelişimine yardımcı oluyor merak ediyorum. Hatırladığım Hayrettin Demirbaş'ın arkasında yıllarca yedek bekleyen bir kaleciydi. Aykut'a ya da Ufuk'a, tecrübe olarak katabileceği bir şey olduğunu sanmıyorum. Muhtemelen "kulübün havasını iyi soluyan biridir, kaleci antrenörlüğü zaten önemsizdir" böyle düşünülüp karar alınıyor, başka türlü bir anlam veremiyorum Rijkaard'ın yanında Nezihi'nin olmasına.

3 - Kaleci: Leo Franco ayrıldı. Şampiyonlar Ligi'ne gidilemedi, ilk 11'de 6 yabancı sınırlaması var ve daha olmazsa olmaz pozisyonlara transfer yapılması, 2 yıldır yabancı kalecilerin başarısız olması sebebiyle Aykut ve Ufuk değerlendirilmek isteniyorsa, yazık. Bir kalecinin önünde oynayan oyunculara verdiği güven, yarattığı hava, sonuca ulaşmak için kısalaştırdığı yol hafife alınmamalı. Kaleci antrenörlüğünü önemsizleştirenlerin, kalecileri yeterli görmesi ya da bonservisi olmayan yabancı bir kaleciyi transfer etmeleri -bir de ayağını iyi kullanması sanrısı- gayet olağandı. Taffarel ve Mondragon nasıl bulunduysa, doğru araştırmayla uzun yıllar görev alacak bir yabancı kaleci, kontenjan düşünülmeden transfer edilmelidir, Stoke City'den Sorensen düşünülebilir.

4 - Transfer Stratejisi & Yabancı Kontenjanı: Bir futbol takımının transfer stratejisini belirleyen etmenleri -gözden kaçırdıklarım da olabilir- önceki yazımda belirtmiştim. Yabancı kontenjanı üzerinde biraz daha durmak istiyorum, Topal transferinden sonra. Eğer yabancı kaleci transferi gerçekleşirse, ilk 11 için beş hak daha var. Neill, Keita ve Baros, performanslarıyla devam etmeleri gereken oyuncular. Elano'dan daha iyisi bulunabilir mi, Dünya Kupası sonrası daha istekli oynar mı gibi bir sürü soru var zihnimde. Guti düşünüldüyse, Elano kalmaz herhalde. Herhangi bir oyuncu hakkında bir yılda karar vermenin doğru olmadığına inanan biri olarak, Guti gibi aynı seviye bir oyuncu gelmeyecekse Elano'da ısrar edilmesini savunuyorum. Keza Kewell gibi bir profesyonel bulmuşken, vazgeçmenin ve başka kumarlar oynamaya kalkmanın hiçbir anlamlı tarafı yok. Üstelik Kewell yedek bekleyip oyuna girebilecek kadar olgun, lider ve sonuca etkiyen bir oyuncuysa. 7. yabancı olarak düşünülmeli ve kalmalıdır Harry. 8. yabancıya da karşıyım ki yedek bekleyen 2. bir yabancı, vereceği huzursuzluk, ekonomi durumu gibi sebeplerle olmasa daha iyi kanımca. Belki yatırım amaçlı, ucuz bir genç oyuncu üstünde durulabilir, 5 m euroya Gio değil. Geriye tek yabancı hakkı kalıyor, onu da savunmanın önünde oynayan bir orta saha oyuncusuna kullanmak gerekiyor.

Galatasaray kadrosunda yer alan yerli oyuncuları elinde tutmayacaksa -Topal'ın gidişi ve sıranın Servet'e gelmesi bunu gösteriyor- daha altyapısı pas futbolu oynamaya yeterli, belki daha tecrübeli, Avrupalı oyuncular bulmak zorunda, ilk 11'de oynayacak. Adres neresi peki?

Elbette yurtdışı;

Sinan Bolat

Ömer Toprak
Serdar Taşçı
Malik Fathi

Gökhan İnler
Hamit Altıntop
Nuri Şahin
Mesut Özil
Tuncay Şanlı
Mehmet Aurelio

Eren Derdiyok
Halil Altıntop

Bu oyuncular dışında geriye üst seviye olarak;

Fenerbahçe'den Volkan, Gökhan, Emre, Semih, Bursaspor'dan da Ozan, V Şen, Sercan kalıyor. Bir de Galatasaray'ın yerli oyuncuları var, sayılabilecek.

Rijkaard & Neeskens sistemine uyum sağlayan ya da sağlama olasılığı bulunan oyuncu var mı kadroda;

Sabri -takım iyiyse- H Balta, kesinlikle Caner ve Arda. Uğur, Servet, E Güngör, G Zan, M Topal bir türlü adapte olamamış ve sistemi sekteye uğratmışlar. Saha içi disiplininden uzak, teknik adamların beklentilerini taç atışında bile karşılayamıyorlar, olay o kadar vahim bir noktaya gelmiş.

Büyük bir paradoks var ortada. Hem yerli oyuncuya ihtiyaç var yabancı sınırından dolayı, hem de kadroda bulunanlar Galatasaray'da oynayabilecekler listesinin zaten yarısını oluşturuyor. Tek çözüm diğer yarıya göz atmak öyleyse. Yurt içinden üst seviye oyuncu transfer etmek çok zor, o olgunluğa daha erişmedi büyük kulüpler. Yurt dışına yönelmek ve üstte belirttiğim listeden 3 - 4 oyuncu transfer etmek şart. Zaten bazılarına -Mesut- erişme şansı da yok.

S Özkan transfer edildi sanırım, faydalı olacaktır, kestirip atmamak gerekir. Arda'yla birlikte o jenerasyonun en dikkat çeken isimlerinden biriydi, Galatasaray'da hayat bulabilir. Bir de Batuhan vardı, Eskişehirspor'a gitmiş, çok faydalı olabilirdi, futbola odaklanması sağlansa.

5 - Futbol Şube Sorumluluğu: Haldun Üstünel, Adnan Sezgin, Murat Yalçındağ kapsamında üç başlı bir mekanizmayla olmuyor, olmayacak da. Sportif Direktör denilen hadisenin önemi kavranmalı artık. Hagi'yi de getir başına, Fenerbahçe Alex'i getirmeden önce.

6 - Aslantepe: 2. yarıya yetişir deniyor. Ben hala şüpheyle bakıyorum, korkuyorum belki de. Eğer bu stad bir avantaja dönüştürülecekse, Federasyon üzerinde kulis yoluyla baskı kurulup ilk yarı maçların tamamını deplasmanda oynama şeklinde bir fikstür oluşturulabilir. Sürekli deplasmana gitmek ve ligde üst sıralarda kalmak isteyen oyuncular topluluğu belki daha çok kenetlenir, az puan kaybı yapar ve ikinci yarı TT Arena'yla şampiyonluğa ulaşılır. Tam tersi de olabilir, lige ilk yarıdan havlu atılır ve heyecansızlık kaplar yeni stadı. 3. olmaktan daha kötü de olmayız herhalde deyip, bu konunun enine boyuna düşünülüp, artı ve eksileri tartışılıp, hukuki altyapısı gözden geçirilip ele alınması gerekmektedir. Yeni stadla birlikte oluşacak taraftar profili ve ultrAslan harici yeniden yapılanma gerekliliği de ayrıca konuşulmalıdır.

7 - Amatör Branşlar: 19 - 1 kabullenişinden çokça bahsediliyor bugünlerde. Bunda Fenerbahçe'nin şampiyonluklarının etkisi var elbette, yoksa kaç zamandır yeniyorlar ama şampiyon olmayınca değeri azalıyordu bu serilerin. Bu sezon tavan yaptı, yüzlere vuruldu iyice ve bence iyi de oldu. Aslında 11 - 7 ya da 10 - 9 falan da bitebilirdi, erkek basketbolda bir hükmen, kılpayı kaybedilen Abdi İpekçi maçı, bayanlarda Caferağa ve Maslak'ta yakın skorla biten, maç sonunda hediye edilen maçlar, Selçuk'un golü vs. Tüm bunlara rağmen, kendimizi kandırmaya da gerek yok, Canaydın dönemi kadar kötü değiliz, Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe'nin amatör branşlarına ilk yatırım yaptığı zamanlara benziyor durum, Efes, Eczacıbaşı, Arkas hegemonyasını kırmak adına yenile yenile yenmeyi öğrenmeleri gibi. Polat da daha ilk aşamada, zamanla diğer boyuta geçilecektir, buradaki sorun yöntem. Fenerbahçe gayri meşru yolları iyi bilen ve uygulayan bir mekanizma, Ülker'le birleşmek, Acıbadem'in üzerine yıkmak, Galatasaray'dan ya da en önemli rakipten transfer yapmak gibi. Bu tür amatör branşlarda başarıya ulaşmak futbola oranla çok daha kolay, Fenerbahçe de bunun farkında ve Avrupa Şampiyonu olmak için bu yolu seçtiler, neredeyse bayan voleybolda kazanılacak bir CL seviyesi şampiyonluğunu UEFA Kupası'ndan değerli kılacaklar. Dünyada en çok önem verilen 2. spor dalı basketbol ve voleybol ile arasında fersah fersah fark var ekonomi, canlılık, izlenebilirlik anlamında. Ancak gelin görün ki Galatasaray Bayan Basketbol takımının Avrupanın 2. kupasını alması, Fenerbahçe Voleybol takımının Avrupa'nın 1. kupasında final oynamasından daha değersizmiş gibi gösteriliyor. Ekşisözlükteki iki final maçının entry sayısındaki uçurum bile Fenerbahçe'nin kendini çok iyi pazarladığının bir göstergesi.

Bayan basketbolda yabancı kuralını oldum olası öğrenemedim, 2 Avrupalı, 3 Amerikalı, karıştırıp duruyorum. Augustus, Fowles, Tamika, yanlarına WNBA All Star seviyesinden bir point guard -Hammon ismi geçiyor üstelik Avrupalı- bir de yerli statüsünde Sophia var. Işıl, Bahar ve Nilay ile 8 kişilik bir rotasyon yakalanır. O kadar da kötü durumda değiliz bayan ve erkek basketbolda, pes etmemeli yönetim. Erkek basketbolda yabancılar mutlaka kalmalı, çok iyi bir kimya yakalandı kaybetmeden üzerine yeni eklemeler yapılmalı.

Fenerbahçe'yi onların silahıyla vurmak da en kolay çözüm olabilir. Birsel, Esmeral, Nevriye'den biri, Galatasaray Eczacıbaşı, Galatasaray Efes Pilsen birleşmeleri, tam zamanı aslında Efes böyle bir açıklama yapmışken.

8 - Taraftar: Tribün, sokak, forum, blog her ortamda ciddi bir umutsuzluk hakim, bulutlar nasıl ve ne şekilde dağılır bilemiyorum. 2 yıldır lig başlarken heyecan, istek maksimum seviyede başlayıp sıfırın bile altına düşüyordu Şubat - Mart geldiğinde. Bu yıl kötü hislerle başlayıp iyi bitirmek umudu gibi düz ve derin olmayan bir bakış açısına muhtaç durumdayız, öyle görüyorum.

13 Mayıs 2010

A. Eren Loğoğlu

3 yorum:

Sakuragi dedi ki...

çok güzel bir yazı olmuş..Tercüman olayına bende katılıyorum sezon başından beri bu adamda sorun olduğunun herkes farkında..

Mehmet topal'ın gitmesi bence iyi oldu..kafası avrupa'da kalan bir oyuncudan tam verim ve konsantrasyon almak çok zor..

Bizim oyuncularımız böyle konularda da duygusal malesef..Servet'de bu sistemde faydalanılmayacaksa iyi bir teklifde satılmalı..Bu oyuncuların geleceği içinde doğrusu olacaktır..

Aynı şey arda içinde geçerli demeye gerek bile yok..Piskolojik olarak bu sene gibi bir sene daha geçirirse bir daha arda marda kalmaz..

Transferde herkes o alınmalı bu alınmalı diyor ama birazda gerçekçi bakmak lazım..klübün maddi durumu ortada..ve bu durum ortadayken taraftar gazıyla transfere kalkmak pekde mantıklı olmıcaktır..toplamda yine 15-16 milyon euro'luk bütçeyi geçmemeye çalışacaktır yönetim ki doğrusuda budur..

Biraz daha arjantin pazarı takip edilebilir..neticede arjantinlilerin hem oyun disiplini,hem takım içi uyum hemde fiziki açıdan brezilya'lılardan daha makul olduğu ortada..Ordan uygun fiyatlı gençlerden en azından biri transfer edilebilir..

Onun haricinde transferde büyük sıkıntı olacağı açık..rijkaard'ın kado yetersiz sözlerinden sonra..kaliteli takviyeler isteyeceği ortada..yönetimde bütçeyi aşmıcaz diyor..Bu ileride bi sıkıntı yaratırmı bilinmez..

Fiyatı uygun yada bonservisi elinde fırsat transferlerine yönelicektir yönetim..Neill gibi uygun fiyatlı tecrübelerde gelebilir,kewell gibi sakatlık sonrası acaba denilen bir oyuncuda..

Sorun zaten yabancıdan çok yerli kadrosunda olacaktır..Bu sistemi oynayabilecek yerli oyuncuları bulmak..türkiye'de bu sisteme uygun alınabilecek oyuncu olduğunu düşünmüyorum (fiyat açısından)..Bu sebeple almanya,hollanda,fransa ve belçika'daki gurbetçi oyuncuların takibi en kestirme çözüm olacaktır..

Erdem Karakuş dedi ki...

Galatasaray Efes Pilsen tarzı birşey olmaz sanırım, içki markalarının isimlerinin hiçbir şekile geçmemesi gerekiyor bildiğim kadarıyla.

onur dedi ki...

Mükemmel yazı, tebrikler. Okumaya değer yorum bulmak şu aralar pek mümkün gözükmüyor da... benim nacizene yorumlarım ise:

1) Ya kadronun yarısı gönderilecek "total futbol" uğruna ya da Rijkaard gidecek gözüken o. Bence ikinci şık hem ekonomik hem de başkan açısından koltuğu korumak bakımından daha makul gözüküyor.

2) Işıl Alben dönmeden takım oyun kurucusuz oynayamaz; ne zaman yönetimin kafasına dank eder o zaman rekabet edbilir FB ile. Demek ki neymiş? Işıl yedeklenecek ve kafası çalışan yönetici bulunacakmış. Bir de koç tabii ki!

3) Erkek basketbol takımında Jasaitis gitti bile. Camia bünyesinde "takım kimyası" denen şeyi hayatında bir kez bile duymuş olması yeterli bir yönetici çıkaramamış olmamız da sanırım bizlerin suçu?

4) reklamcı başkan yardımcımız varken kazanılan zaferleri basında pompalayamak da artık bilmem kimin suçu?