29 Nisan 2010

R e m u n t a d a



Olmadı, Chelsea maçında gerçekleşen mucize yeniden vücud bulmadı.

Kadrolar belli olduğunda Guardiola'nın, Inter'in 1 gol peşinde koşacağı öngörüsüyle karşılaşıldı. Milano'da aksayan sol bölgeye stoper çekip, Maicon ve Eto'o ikilisinin gol arama girişimlerini başlamadan bitirmek istiyordu Pep. O'nu bu hesaba sevkeden bir başka durumsa Iniesta ve Puyol'un olmayışıydı. Messi'yi Xavi'ye yaklaştırıp bir çözüm üretmek arayışına girdi çünkü Keita ve Busquest oyunu açabilecek topla ilerlemeyi sağlayamıyorlardı.

Geriden gelen Pique'ye kontra olarak eşlik edecek isim Milito değil Toure olmalıydı, üstelik Xerez maçında iyi de oynamıştı. Sıkışan Xavi ve Messi'yi rahatlatması gereken isimler Pique ve Toure olacaktı, geriden getirecekleri toplarla. Temelde sorun hep Xavi'ni sağına Messi sürekli pas açısı amaçlı gelirken, soluna Iniesta'nın gelemeyişiydi. Bu maçın özelinde Eto'osuzluk sorun değildi, keza Chelsea maçlarında da çare olmamıştı Kamerunlu. Zlatan tam da bu yüzden, sisteme uymamasına rağmen, bu tür maçlarda fark yaratabilsin diye transfer edilmişti. Lucio ve Samuel'in arasında dayak yedi, itildi, çekildi, forması yırtıldı ve hiçbir varlık gösteremedi. Hakemlerin Inter'in ceza sahası içi sertliğine -neredeyse her pozisyonda birileri itiliyor, çekiliyor, dengesi bozuluyor- müsamaha göstermesi Inter'in İtalyan futbolu, İtalyan oluşu, Mourinho ve Moratti'nin şöhreti kaynaklıydı. Futbolda aslolan hücum edenin korunması, kollanması, müsamaha sınırlarını zorlamasıyken, NBA'de savunma sertliğine izin verilmesiyle daha sık karşılaşılır, basketbol savunmaya dayalı bir oyundur çünkü.

İlk maçta farkı yaratan Portekizli hakemdi. 2. golde Messi'ye yapılan faul, 3. golün ofsayt oluşu, maçın sonlarında Alves'e yapılan harekete verilmeyen penaltı cezası, Cruyff'un bile hakem hakkında konuşmasına sebebiyet veriyordu. Eto'o olmayınca baskı kurulamadı ön alanda ve yorgunluğun getirdiği etkiyle yapılan top kayıpları ani ataklara dönüşüverdi.

Pep'in rövanş hesapları tutmadı, peki neden?

Milito tercihi 45 dakika kaybettirdi çünkü Inter'in rakip yarı sahaya gitmeye bile niyeti yoktu, Maicon ve Eto'o için önlem almak yerine sıkışan sağ bölgeyi, Maxwell'in sol bölgeden desteğiyle açabilirdi oysa. Keza Pedro da çizgide takıldı kaldı maç boyunca. Ibra'ya 60 dakika ancak dayanabildi, formsuz bile olsa Henry 60'dan sonra denenebilirdi, Pep, Sergio ve Keita adam eksiltemediğinden, seri oyuncuları Bojan ve Jeffren'i aldı, en azından bir hamleydi bu da çözüm üretmek adına. Pique'nin hücum bölgesinde oynadığı kısa süre bile Ibra'dan daha hareketli, haliyle sisteme daha uyumlu ve verimli olduğunu gösteriyordu.

Barça, Chelsea maçından korktu, Madrid'in transferlerinin altında ezilmek istemedi, Eto'o sorunluydu ve gelinen nokta malesef buydu Ibra'yla.

Maça dair detaylar vereyim;

Muhteşem bir koreografiyle başladı herşey. Katalanlar maça 15 dakikadan önce gelip megafon eşliğinde tezahurat yapma uğraşı içersindeydiler, hiç alışık olmadıkları bir şeydi sanat sevdalılarının. Maç başladığında Inter'in Chelsea direnişinin bir başka ve üst versiyonunu sahaya süreceği anlaşılmıştı. Kırmızı karta kadar Inter hücum etmek istedi tezine katılamıyorum, daha ilk anlardan itibaren 3 pas üst üste yapamayıp topu ileri vurdular, genelde taca gitti. Rakip yarı sahada 2 pas üst üste yapamadılar, ilk 20 dakikada pas sayıları sadece 10'du ve bu takımda dünyanın en üst seviye oyuncuları var.



Daha 2. dakikada Julio Cesar 45 saniyede kullanıyordu kale atışını. 10. dakikada da sarı kart gördü, herhalde daha önce yaşanmamış bir olaydır bu seviyede bir maç içersinde. Maicon'un yerde kıvranışları, Lucio'nun, Sneijder'in sakatlık bahaneleri, Chivu'nun kafa vurup sakatlanması falan psikolojik bir savaştan başka bir şey değildi. Bunların hiçbirine kızmayıp Motta'yı 2. sarıdan attıran, Inter'e karşı nasıl oynanması gerekiyorsa öyle oynayan, psikolojik savaşa karşılık veren Sergio'ya yüklenmek, insafsızlıktır. Messi'ye sürekli bir şeyler söyleyen ve ilk yarıda çok sert bir faul yapan Chivu'nun bu yönde bir taktik aldığı da kaçınılmazdı. Mourinho'nun Guiseppe Meazza cehenneminde üç maymunu oynarken Camp Nou'da Katalanları alkışlaması da psikolojik savaşın bir başka alanıydı. Gülümsemeleri, su içip tükürmeleri, zaman zaman kulübeden çıkıp dikilmeleri, gol yedikten sonraki reaksiyonu taktiksel dehadan çok savaş becerileriydi. Mourinho bu işleri iyi kotardı, özellikle maç sonu gösterisi, ukalalığı, kendini beğenmişliği, boşalan duygularını sahanın ortasına akıttı. Valdes'in engellemeleri bile boşunaydı, onu sakinleştirmek adına. 2 parmağını yukarı dikerek ki maçtan önce buna hazırlandığı her halinden belliydi, Inter tribünlerinin önüne gelmesi, sahada turlaması falan anlaşılabilir şeylerdi ancak bunu uzatması ve Victor'a takındığı tavır hoş karşılanamazdı. Gösteriyi bozan, sahneyi çalmaya çalışan Valdes'e gösterdiği tepkiyle ne kadar da ucuz bir işe kalkıştığını gözler önüne seriyordu Jose, hiç yakışmadı. Hak etmedikleri bir turu geçen Inter'li oyuncuların sulanma olayının bu denli sulandırılmasınaysa pek anlam veremedim. Maçta en ufak dokunmaya faul isteyen, dakikalarca yerde yatan, topa çok az dokunan, üst üste 3 pas yapamayan, topla oynama yüzdesi 25 civarında sürünen, kaleyi bulan şutu olmayan, rakip yarı sahada bulunmaya tenezzül dahi etmeyen, sert, çok konuşan, her pozisyona haklı haksız itiraz eden -bu sayede korner ve taç kazandılar bol bol- robot görünümlü Interlilerin maç bitiminde ağrısız sızısız deliler gibi sevinmesini kimse kabullenemezdi, öyle de oldu.

Barcelona sonsuz yan pas yapıyor yanılgısıyla, bu takımın topa sahip olmasını önemsizleştirme çabasına girenler, aynısını bir başka takımın yapabilme olasılığı hakkında ne düşünürler acaba! Ya da 2 yıl üst üste 100 küsur golü geçen bir takım için yan pas yapıyorlar pozisyon yok komedisini sergilemek kendini kandırmak değildir de nedir!

2000'li yılların başında underground kalmış bir takımdan, başarıları ve internet tabanlı bir popüler kültür ikonuna dönüştürülen Barcelona, bu sebeplerden ötürü birilerinin nefretini, sevgisizliğini kazanmış olabilir, doğaldır ancak bu Barça'yı yargılama sürecinde geçmişinden bağımsız davranma ve söylemde bulunma hakkını kimseye vermez. Barça hala Rivaldo'ya tapanların, Cruyff felsefesini özümsemiş olanların da takımıdır.

Dün gece Inter tur atladı atlamasına ama Bojan'ın golü olması gerektiği gibi geçerlilik kazansaydı ne hissederdi bünyeler, bu kitle?

Yine dün gece Inter, Chelsea'den de öteye götürdü savunma futbolunu ama doğru anlamda değil, rezilce, aşağılık bir şekilde. Kırmızı karttan önce ve sonra sahasından çıkmaya dahi tenezzül edemeyen, kalesinin 20 – 30 metre önüne kurduğu 2 blokla, topu sürekli uzaklaştırma korkaklığıyla, sertlikle, futbol dışı bütün unsurları -ilk yarı, yarı sahadaki bütün ofsayt ve faul atışlarını kaleciye kullandırma, hatta maç sonlarında Lucio frikik atar gibi gerildiği Hami Mandıralı gerilişiyle kullandığı faul atışları- sergileyerek oynanamayan bu çağ dışı, iğrenç futbol anlayışıyla Inter finale uzandı ama sadece bir seneliğine, zihinlerde yer edinmeli. Bu kadar çok kaliteli oyuncusu olan bir takımın böyle aciz durumda bırakılması Mourinho'nun hanesine büyük bir eksi olarak yazılmıştır, ilk maçta kontra atağı yani atağı düşünen anlayışını buraya da getirip onurlu bir şekilde kazansa çok daha özel bir adam olurdu. Inter muazzam bir savunma organizasyonu sergiledi, bu gücünü ve oyun konsantrasyonu biraz da oynamaya verselerdi çok daha şık dururdu her şey, durmadı!

Yine de takdir edilmeliler, saygı duyulmalılar. 60 dakika 10 kişi, Jose'nin deyimiyle topa sahip olmayı istemedik kaybedince pozisyon zafiyeti yaşayabilirdik gibi belki de sadece onun aklına gelebilecek dahice bir düşünceyle savundular kalelerini. Rahatsız oldum, nefret ettim, lanet okudum, futboldan soğudum ama saygı duydum. Zlatan'la konuşan Pep'i dinlemeye gelmesi gibi ya da Pep elini sıkmaya gelirken sahaya sevinçle dalması gibi değil, gerçek duygularla, samimiyetin dibine vurarak saygı duydum.



Barça, kendine özgü oyun anlayışıyla, futbolun en güzel şekliyle, sadece 1 gol uzaklıktaydı 2 yıl üst üste CL Finali'ne çıkmaktan. Onu da attı ama sayılmadı. Madrid bir saplantı olarak kaldı, olmadı. Yeryüzünün gelmiş geçmiş en güzel futbolunu oynayan takım, şimdilik en başarılı olma yolunda derin bir yara aldı. Önlerinde La Liga serüveni var kazanmaları gereken!

Eski bir Barçalı Jose'nin önünde kupaya uzanmak için aşılması gereken bir engel daha var ve her ne hikmetse o da bir başka Barçalı, Louis Van Gaal. Umarım Van Gaal, Jose'ye bu sevinci tattırmayacak çünkü hiç hak etmediler, çaldılar Katalanların elinden. Tarih en güzel oyunu, gelmiş geçmiş en iyi takımı başarıları, başarısızlıkları, kupaları ve oyunuyla yine yazacak.

Umarım Inter seneye de denk gelir, Mourinho hak ettiği yere, Real Madrid'e gider ve Camp Nou'ya yeniden çıkar da intikam sırası Barça'ya geçer.

Bu defa olmadı, seneye yine Katalan çocuklarıyla -Valdes, Pique, Puyol, Xavi, Sergio, Iniesta, Pedro, Jeffren, Bojan ve Messi ile- güzel futbol oynayacak, daha çok çabalayacak, keyif verecek, futbol bu dedirtecek, bekleyin!

Önce kalan 4 maç kazanılmalı sonra gelecek sezon birkaç takviye Ibra özelinde, ders alınması gereken çok şey var. Iniesta'nın sakatlığında doğru alternatifi üretememe, geçen sezon gösterdiği form seviyesine -Messi'nin parlamaları dışında- bu sezon hiçbir maçta ulaşamama -uzay takımı denildiğinde bile görüşüm değişmemişti çünkü Barça'yı yakından takip edenler ters giden bir şeyler olduğunun bilincindeydi- Eto'o - Ibra takasının yanlışlığı, Henry'nin geçen sezon çokça başvurulan oyunu çözme özelliğinden uzaklaşılması gibi pek çok etmen değerlendirmeye alınmalıdır yeni planlamalar yapılırken.

FC Barcelona bir şampiyon gibi elendi!

Remuntada!

29 Nisan 2010

A. Eren Loğoğlu

4 yorum:

Erdem Karakuş dedi ki...

Bloglarda, forumlarda, net ortamındaki hemen her yerde süren bir tartışma var. İlki Mourinho çok büyük bir teknik direktör müdür? İkincisi ise Inter'in oyunu insana zevk verir mi?

Mourinho sadece bu yıl için değerlendirirsek bence çok başarılı bir teknik direktördür. Ama çok büyük bir teknik direktördür diyemem. Hele son Barcelona maçından sonra hiç diyemem. Rakibin oyun anlayışı 100% kabul ederek, oyunun kontrolünü rakibine vererek, ve korkun yüzünden 10 tane oyuncunu ceza sahası çizgisi etrafına dizerek nasıl büyük olunuyor anlamıyorum açıkçası. Rakibinden korkarak acziyetini ortaya koyuyorsun zaten, nasıl büyük olabilirsin?

FIFA'nın maçlarla ilgili kurallarını biliyoruz hepimiz. Dikkat edilirse bu kuralların çoğunda "futbol oynamak isteyen takım", "futbol oynamak isteyen oyuncu" benzeri kavramlar var. Yani FIFA şunu kabul etmiş, seyirci futbol izlemek ister. Kurallar da bunu sağlamak üzerine olmalı.

FIFA bile seyircinin futbol izlemek istediğini söylerken, "Inter çok güzel savunma yaptı, zevk aldım" sözü nasıl ortaya çıkıyor anlamakta güçlük çekiyorum. İnsanlar başarıya giden her yol mübah anlayışını benimsiyor olabilir. Somut başarıyı oynanan futboldan daha çok önemsiyor da olabilir. Ama bu başarıya çakma bir gösteriş katmak için de "çok şahane savunma yapıyorlar" demek züğürt tesellisinden başka birşey değildir.

Stoichkov söylemiş, biz de söyleyelim.

"Bazıları sahada futbol oynuyor, bazıları ise topu eşek gibi tepiyor."

Adsız dedi ki...

hislere tercüman olan bir yazı olmuş. Eline sağlık. İşin kötü tarafı binbir çirkefliğin yapılmasını herkesin olağan karşılaması. illa ki konu sergio da şunu yaptıya getiriliyor ama topa kafa vurup da sakatlanmayı başaran chivudan, maçtan yaklaşık 10 dakika çalan cesardan, tüm maç boyunca herşeye isyan eden herkese hırlayan luciodan bahseden yok :)

yine de takımıma futbol oynamaya çalıştığı rakibi kadar çirkeflik yapamadığı, futbolu savunduğu için teşekkür etmek lazım.

sukullaci dedi ki...

abi sonuçta rakip barcelona ise ekstra bişeyler yapmanız lazım. inter kendi evinde 2 farklı galip gelmiş, karşısında dünyanın en iyi takımı var, bu durumda tüm gücünle kapnamak anormal birşey mi? acizlik mi? zaten 20 küsürde 10 kişi kaldılar bide üstüne, böyle bi durumda hücumu düşünmek ya çılgınlıktır yada forvetleriniz tanrı demektir. kadron rakibinden kötüyse ve 2 skor avantajın varsa, turu geçmek için kapanmak, ölümüne kapanmak korkaklık mı? messi ve ibra olan(hadi en iyi oynayan takım olmalarını geçtim) bi takıma karşı açık oynamamak küçüklük mü?

sonuçta bu bi oyun ama sadece oyun değil işte. kazanmak için bişeyler yapman lazım. arsenal i gördük işte 2 maçtada açık ofansif "güzel" futbol oynadılar, sonuç? hezimetten kurtuldular kılpayı. e tamam güzel futbol olduda arsenal ın eline ne geçti? 500 taraftar daha mı kazandı? hayır. insanlar daha çok mu sevmeye başladılar onları? hayır. sadece elendiler, üstüne ligtede puan kaybettiler ve şimdi bir koca sezonu boşa geçirmiş oldular.

defans yaptı diye bi takımı bu kadar eleştirmek ondan nefret etmek haksızlıktır. herkes güzel futbol oynamak ister ama o futbol sizin kariyerinizi etkilemiyo. 100 lerce kişinin kariyerlerinin bağlı olduğu bi olayı sırf başkaları eğlensin diye yenileceğinizi bilerek harcayamazsınız. bir sezonun emeğini sırf seyirci,güzellik,estetik gibi şeyler uğruna bu kadar kolay harcayamazsınız.

sahada olanda buydu, inter savaştı, akıllıca oynadı, barcanın topla oynamasına izin verdi ve gol imkanıda tanımadı. hakem golü verseydi büyük ihtimalle eleneceklerdi ama yinede barcayı durdurdular ve mantıklı oynadılar, elenselerdi kılpayı elenmiş olacaklardı. sanki eto maicon korkusuna sol bekte milito oynaması korkaklık değil (üstelik 45 dakika) acizlik değil. mourinho için aciz,korkak, büyük değil denmiş ama o egoya rağmen hücumdan vazgeçip kapanarak,topla oynamadan turu almak büyüklüktür işte. o adamları, sorunlu eto'yu, defansın d sinden anlamayan milito'yu hepsi agresif ve biraz mal olan o defansif oyuncuları bir araya getirip müthiş bi takım savunması yaratmak büyüklüktür. acizlik küçüklük eziklik değil. sanki şampiyonluğu garantilemiş, küçük bi takıma 1-0 üstünlük sağlamış öyle kapanıyo. şampiyonlar ligi yarı finali! rakip barca! 2 gol avantajın var! kapanacaksın!

Adsız dedi ki...

kale önünde 834824 pas yapan barcelona nın futbolu sıkmıyor da interin 10 kişi kapanması mı sıkıyor. taraflı olmayı bırak dostum:)