21 Mayıs 2009

Tek Model Yok!



Bu sene iki futbol modeli arasında gidip geldik sürekli. Akıl ve Kaos. Bu 2 futbol modelini tekrar özetlemeyeceğim ancak futbolun sadece bu 2 yapı üzerinden inşa edildiğini düşünmek, pek çok Teknik Adam'a, oynanan güzel oyunlara haksızlık olur.

Sezon sonra eriyor. Zihinleri açmanın tam zamanı, tek model yok!

Sezon başında Galatasaray'ın Akıl Futbolu'nu mutlak surette Kaos ile harmanlaması gerektiğini belirtmiş, diğer denemelerin kayıp bir sezondan öte gitmeyeceğini yinelemiştim.

Şimdi bu sezonun 4 başarılı takımını inceleyelim, FC Barcelona, Manchester United, Chelsea ve Liverpool FC. Bu takımların 130'a yakın maçını seyrettim 2008 - 2009 sezonunda. Bazı özel maçları ise net ortamından yükleyip tekrar izliyorum. Yazdıklarım bu izlenimler ışığında olacak. Bir nevi video analizin yazıya dökülmüş hali.

FC Barcelona / 4-3-3

Kaleciler: Valdes, Pinto
Savunmacılar: Caceres, Pique, Marquez, Puyol, Sylvinho, Milito, Dani Alves, Abidal
Orta Saha Oyuncuları: Xavi, Gudjohnsen, Iniesta, Keita, Toure, Busquets
Forvetler: Eto'o, Messi, Bojan, Henry, Hleb, Pedro




Akıl futbolunun, pas akışkanlığına dayalı oyunun en sanatsal temsilcisi Katalanlar. Şiir gibiler, estetik kaygıları yüksek davranışlar içindeler. Başarıya giden en kısa aynı zamanda da en zorlu yolu sunuyorlar bize. Xavi, Iniesta gibi oyuncuların bu erişilmez düzeye gelmesinin yıllar aldığını rahatlıkla söyleyebilirim, Barça'yı çok uzun zamandır takip eden biri olarak. Xavi de, Iniesta da gökten zembille inmedi, astronomik bonservis bedelleriyle transfer edilmedi. Emeklerinin, kendi yetiştirdikleri oyuncuların bu emeklerin karşılığını vermesini sabırla bekledi Barça altyapısı. Potansiyel görülen oyuncuların üzerinde uzun süreler durulması gerektiğini anlatıyordu bu anlayış. Altyapı konusuna değinmeden Barça'nın saha içi taktiksel başarısından söz etmek yersiz olurdu.

Sezona, altyapı hocasını, 90-94 arası büyük başarılar kazanan Rüya Takım'ın da parçası olan eski Kaptan Pep Guardiola'yı göreve getirerek başladı Barcelona. Takımdan ayrılanlar Ronaldinho, Deco, Belletti, Zambrotta'ydı. Performansı düşenler ve bekleneni veremeyenler, takımın belirli bölgelerini sekteye uğratanlar düşünülmemişti kadroda. Ronaldinho örneğini çok iyi incelemek gerekir. İlk geldiği zaman ile ayrılırken ortaya koyduğu fiziksel görüntü arasında Laurel ve Hardy kadar fark vardı, biraz da mübalağa edersek. Son yıl takıma çok büyük zarar verdi bu fiziksel düşüşü. Rijkaard O'nu zaman zaman şöhretinden dolayı oynatmak zorunda kalıyor, oynadığında ise takım zarar görüyordu. Henry'nin sahada olması gereken zamanlardan kullanıyordu Ronaldinho ve yine şöhretli olan Henry bundan çok rahatsız oluyor, istenen performansı sunamıyordu. Ronaldinho artık adam geçemez hale gelmişti, 3 yıl önce birisi böyle bir şey söylese yerküre üzerinde inanan bir insan bulamazdı herhalde. Neyse ki Milan'da eski hali kadar olmasa da, belli bir düzelme gösterdi fiziksel anlamda ancak körelmeye de başladı yetenekleri. Benzer bir süreci, üzülerek söylemeliyim ki Lincoln yaşıyor, müdahale edilmez ve oyuncu kendine bakmamaya devam ederse, daha vahim durumlar karşımıza çıkabilir. Beklenen performansı bir türlü sergileyemen Deco da, isminden dolayı, kimi zaman Xavi ve Iniesta'dan rol çalıyordu. Rijkaard, bazı maçlar üçünü bir arada da oynattı ve Xavi'nin savunma derinliğine geldiği bu anlayış, verimini çok azalttı. Üçünün bir arada oynaması, takımda her maç yer alması elzem olan Toure'nin kesilmesi anlamına da geliyordu. Bir de tipik sağ bek sorunu vardı Barça'nın, Zambrotta tutmamıştı o bölge için.

Ronaldinho'nun isminden kurtulan Barcelona takımı Messi'nin üzerine kurdu bizim coğrafyanın tanımlamasıyla. Henry ayrılmaktan vazgeçti böylelikle, ilk 11'de yeri garanti gibiydi. Sağ bek için bölgesinin en iyisi ve La Liga oyuncusu Dani'yi aldılar, Xavi ve Iniesta'nın yanına yardımcı olarak Keita'yı da kattılar kadrolarına.

Önceki sezonun analizini, bu kadar doğru yapan ve eksiklikleri mükemmele yakın tespit eden ekip 2 kişiden oluşuyordu, Guardiola ve Sportif direktör Beguiristain. Aslında Rijkaard'dan kalan anlayışa ve takıma -2 La Liga, 1 CL kazanmıştır o takım da- Pep sihirli değnekle dokunmamıştı. Çoğu zaman müdahale dahi etmeden, takımı kendi haline, sistemine bırakmış, değişen ve yağlanan dişliler sayesinde sistemin çarkları sorunsuz dönmeye başlamıştı, mesele bundan ibaret.

-------------------Valdes-----------------
Alves-----Pique-------Puyol-----Abidal
-------------------Toure-----------------
------------Xavi----------Iniesta--------
------Messi---------------------Henry----
-------------------Eto'o-----------------


4-3-3 formasyonuyla, kısa ayağa paslarla, üçgenler kurarak, daha çok kendi sağ, rakibin sol bölgesinde oynuyorlar oyunu. Barcelona'yı Dünya Futbolu'nda konumlandıran, en belirleyici fark, savunma oyuncularının, en az orta saha oyuncuları kadar pas, top sürme gibi teknik özelliklere sahip oluşları. Savunma oyuncularının çok sert, markaj yapabilen, Rugby oyuncuları gibi fiziksel görünüme sahip olmadığını ve bunun Barça özelinde bir tercih olduğunu belirtmeliyiz. Cruyff'un futbol felsefesinde bu konu çok önemli.

90'ların başından itibaren ayağa oynayabilen ama savunma yönü kusurlu oyuncularla oynadılar bu oyunu. Guardiola, Nadal, Koeman, Popescu, Frank De Boer ilk aklıma gelenler. Pozisyon alma bilgisi çok yüksek olmasına karşın, Nadal'ın 1-4 Mallorca maçında düştüğü durumları, Popescu'nun ve Frank De Boer'in yaşlarının da etkisiyle oluşan yavaşlıklarının doğurduğu sonuçları hatırladıkça, Barça'nı bu riskli savunma seçimlerinin çok cesur ve sistemin her ne koşul olursa olsun sarsılmaz parçası olduğunu görebiliyorsunuz. Pas yapmak ile Barcelona'nın pas yapması arasında da ciddi farklar var. Valdes oyun başlatırken kanatlara açılan merkez savunmacılar, topu takım arkadaşına verdikten sonra, onun pasını tekrar alabileceği bir açıya koşu yapıyor yani süreki hareketli oluyor pas veren oyuncu. Bunu o kadar iyi yapıyorlar ki, topu çoğu zaman kaptırmaları söz konusu olmuyor, dikine oynamak dışında.



Bir başka özellikleri hücum bölgesindeki üçlünün yer değiştirmeleri. Bir deplasman maçında öne geçtiklerinde ortaya Messi'yi alabiliyorlar, hızından yararlanmak için ya da oyunun sıkıştığı anlarda Henry'yi de ortaya çekip, Iniesta'yı Henry'nin bölgesine kaydırabiliyorlar, bu tür esneklikler de sağlıyor, çok yönlü oyuncuların olması. Skibbe'nin temel futbol felsefesi de Barça'yla örtüşüyor. Barça'nın kusursuza yakın ama kusursuz olmayan sisteminin şöyle bir kusuru var. Oyun felsefesi pas üzerine kurulu olduğundan bu oyunculardan bazıları olmadığında sistem sekteye uğruyor, Barça gibi pas yapmak hususunda alışkanlıklar yaratabilmek çok önemli. Busquets, Keita, Gudjohnsen, Bojan oynadığı zamanlar, sistem sınırlı bir şekilde işliyor, bu oyuncuların yetenekleriyle sınırlanıyor kısaca. Aynı sorunu Galatasaray da yaşadı bu sezon, Skibbe'nin teoride kalan anlayışı, sakatlıklarla baltalandı, sistemin alışkanlığa dönüşecek kadar yoğun uygulamalar gerektiren temel oyuncu bütünselliği bir türlü yakalanamadı. Skibbe'nin düşüncesi doğru, uygulama alanı yanlıştı, temel futbol eğitimi yetersiz olan Türk oyuncularla Barça'nın futbol felsefesini birdenbire oturtmaya çalışmak intihardan da öte birşey olacaktı.

Küçük bir zaafiyeti daha var Barça'nın aslında iki. İlki sol bek bölgesi, CL Yarı Final ve sondan bir önceki Villareal maçlarında haksız olsa da pozisyon hatalarının kurbanı olmuştu Abidal. Barça sezon başında bu bölge için yaşlı Sylvinho dışında bir başka alternatif düşünmeliydi. Yine sezonu sakatlıkla geçiren Milito için de bir alternatif, en azından altyapıdan çıkarılabilirdi, Caceres'i sezon içerisinde tercih etmelerine rağmen, kritik noktada O'na güvenemeyip, geriye Toure'yi çekmek zorunda kaldılar bu alternatif olmadığından ötürü. Diğer zaafiyet ise kaleci Valdes'in değişkenlik gösteren performansı. Barça yıllardır bu duruma aldırmıyor, Casillas'ın ilk çıktığı zaman yediği hatalı gollere -Elber Bayern CL maçı- rağmen bu noktaya gelmesi, onlar için iyi bir örnek ve Valdes, vasat üstü haliyle bu bölgede idare edelim yeterli mantığının bir ürünü. Ayrıca Katalan ve altyapıdan gelme, kolay harcanmıyor bu sebeple. FDD söylemini duyar gibiyim.

Bir artısı da şu oldu Barça'nın. Xavi ve Iniesta'nın arkasını toplayan Toure, en iyi sezonunu geçirdi ve yeni Patrick Viera olma yolunda önemli bir adım attı.

Eto'o'nun performansı da ilgi çekici bu sezon. Eto'o ilginç bir santrafor, dünyanın en iyisi kesinlikle değil, -Zlatan, Torres, Drogba varken- aslında bu pas akışkanlığına uygun da değil pas yüzdesi diğer oyunculara göre düşük ancak çok hareketli oluşu, gol sezgisi, belli bir seviyedeki tekniği, çabukluğu, süpriz sayılmayacak sert şutlarıyla sistemi tamamlayan farklı bir parça gibi. Son haftalarda düşüş gösterse de vazgeçilmez.

Pas sistemini işleten ana damarlar Xavi ve Iniesta. Xavi'nin sağ bölgede pozisyon oluşturabilmek için sayısız kez Alves ve Messi'yle paslaşabilmesi, aynı şeyi Iniesta'nın Henry'le sol bölgede gerçekleştirmesi, damarların beslenmesini sağlıyor. Dikkat edin, 3. bir isim yazmadım sol bölgeye, Abidal, sol bek, zaman zaman katılsa da hücumlara daha çok geride kalmayı tercih ediyor, Alves'in aşırı çıkışlarında geç geri dönme olasılığına karşı kaymalı bir 3'lü savunma Pique - Puyol - Abidal şekline geçebiliyorlar. Tabii bu sistemden daha çok önlem nitelikli bir durum ve çok karşı karşıya kalmıyor bununla Barça. Alves'in yeri geldiğinde sert, kavisli ortalara başvurduğunu da hatırlatalım.



Barça'nın daha çok kontratak üzerinden gol yeme olasılığı yüksek olduğu için savunma oyuncuları da hamleli ve çabuk oluyor aynı zamanda. Puyol, bunun en iyi örneği, kendisinden fiziksel olarak üstün oyuncularla bile kora kor mücadele edebiliyor, hava topu kazanabiliyor.

Sistemin değişmezlerinde biri de 4'lü savunma, 2 bek, 2 merkez savunmacı seçimi. Oyun içerisinde top Barça'dayken 2'ye düşüyor bu sayı ve öndeki bloğa kayıyor oyuncular hücum yerleşkesi oluştururken;

---------Pique------------Puyol-------
Dani-------------Toure----------Abidal
----------Xavi----------Iniesta-------


Top rakipteyken ise;

Dani------Pique-----Puyol-------Abidal
------Xavi-----Toure-----Iniesta------


şeklinde bir alan paylaşımına giderek, daraltma sağlıyorlar. Rakibe önde basma gibi bir olgu asla yok, geride alanını bekleme ve basketbol tabiriyle pas arası yapıp kazanılan topu tekrar atağa dönüştürme eğilimi var bütün oyuncularda.

Barça savunmasının bir başka farklı yönü, ceza sahası içinde de alan savunmasını tercih etmesi. Adam markajı yapmıyorlar diğer takımların aksine. Duran toplardan gol yeme oranını azaltacağına inanılan bir düşüncenin ürünü bu da, çok faydalı olduğu söylenemez, geliştirilmesi gerekiyor oyuncular ekseninde.

Sisteme asıl farkındalık katan, estetik sağlayan ise Messi. Topu ayağına yapıştırıp herşeyi yapabilen bu büyücü, rakip savunmaların düzenini paramparça edebiliyor bir hareketiyle. Ters ayaklı olma -sağ bölgede sol ayaklı oynatma ritüeli- avantajına içeri doğru kat ederek çok iyi kullanıyor, şut konusunda bu yıl çok geliştiğini söylemek mümkün, hızına yetişilemiyor ve en önemlisi ikili mücadelelerde düşmeden devam edebiliyor. Oyun zekası yüksek, hızlı düşünüp karar verebiliyor, hep oyunun içinde yer alıyor, Barça'nın sistemini estetize eden, sunumunu yapan O, müthiş yetenekleriyle.

Pep'e tekrar dönecek olursak, genç ve tecrübesiz oluşu, karşısındaki Teknik Adamlara göre eksisi. Sisteme olan inancı ve bunu her türlü şartta -Chelsea direnişi- bozmayışı da artısı. Sezon öncesi teşhisleri ve uygulamaları başarılı, baskı anında doğru kararlar vermeyi daha bilmese de, zamanla öğreneceği şüphesiz. Rijkaard'ın 2 La Liga, 1 CL şampiyonluğu kadar süren sistemini, daha ötelere götürmesini, Guardiola'dan bekleyebiliriz. 1 La Liga, 1 de Copa Del Rey'i oldu şimdiden Barça'nın ve CL Finali'nde.

Manchester United / 4-3-3

Kaleciler: Van Der Sar, Foster, Kuszcak
Savunmacılar: Neville, Evra, Ferdinand, Brown, Vidic, Rafael, O'Shea, Evans
Orta Saha Oyuncuları: Hargreaves, Anderson, Giggs, Park, Carrick, Scholes, Fletcher
Forvetler: Ronaldo, Berbatov, Rooney, Nani, Welbeck, Tevez, Macheda


Şunu zihnimizden çıkarmalıyız öncelikle, Barça'nın oynadığı gibi bir pas futbolunu oynamak pek olası değil. Yine de her başarılı takım, kendi oyun planları çerçevesinde belirli bir seviyede pas futbolunu tercih ediyor. Manchester United, Barça'dan farklı bir modelin de çok başarılı olabileceğinin en canlı örneği -2 Premier League, 1 CL, 1 CL Finali- olarak duruyor karşımızda.

--------------------Van Der Sar------------
O'Shea---Ferdinand------Vidic-------Evra
---------------------Carrick---------------
------------Fletcher--------Giggs----------
------Ronaldo-------------------Rooney---
---------------------Berbatov--------------


İsimler değişebilir, Anderson, Scholes, Park, Tevez, Evans rotasyon içinde sürekli yer alıyorlar. İngiliz takımları rotasyon konusunda çok başarılı, bunu da belirtelim.

Savunma kurgusu tamamen farklı Barça'dan. Sert, markajcı, yüksek toplarda çok etkili, dünyanın en iyi merkez savunmacılarına sahipler, Vidic ve Ferdinand. Bu oyuncuların da pas yeteneği var ancak Barça oyuncuları kadar değil. Bu oyuncuların set hücumu başlatmak adına ve oyunu ekonomik hale getirme anlarında paslaştığını da söyleyebiliriz. Topla çıkışları da yok merkez oyuncuların. Savunmanın önünde oynayan ve yardımlaşmalı savunma formasyonuyla yayılan ManUtd, topu kazandığında ise çabuk oynama peşinde. Tam da burada, Barça'dan keskin bir şekilde ayrılıyorlar. Kısa pas yerine, uzun diyagonal pasları tercih ediyor Ferguson, böylelikle orta sahayı pas yapmadan çok çabuk geçiyorlar. Bunu yapmalarının temel sebebi, oyuncu profillerinde gizli. Orta sahası rakiplerine göre daha zayıf kalan United bu açığını hızlı hücum oyuncularını -Ronaldo ve Rooney, hatta Tevez- açık alanda topla buluşturarak, çok akıllıca kapatıyor. Savunma yardımlaşması, konsantrasyonu o kadar üst düzey ki, Rooney ve Ronaldo'nun çabuk olmalarının da etkisiyle bek bölgesinde top kazanıp ters kanata çok iyi, ayağa oturan paslar attığını görebiliyorsunuz. Barcelona'nın stratejisi orta bölge kontrolü iken -ceza sahası önünde oynuyorlar- United stratejisini savunma bölgesi olarak belirlemiş. İyi bir kaleci, çabuk, hamleli ve kademe anlayışı olan beklerle de gol yemeleri çok zorlaşıyor. Savunmanın önünde oynayan Carrick'in de payını unutmamak gerek. Kritik müdahalelerde hep o var, onun olmadığı bölgede ilk toplara Vidic ve Ferdinand reaksiyon gösteriyor. Kısaca çıkış bulamıyorsunuz.



Barça'dan farklı olarak, yeri geldiğinde savunma oyuncuları gelişi güzel top da uzaklaştırıyor, bunu bir zaafiyet olarak görmüyorlar ama bu üçü beşi geçmez maç içerisinde.

Bir de İngiliz futbolunun getirisi olan kanat akını klasikleri var. Ronaldo ve Rooney, Messi ve Henry'nin aksine içeri kat etmek yerine orta kesmeyi de tercih ediyorlar. Her 2 oyuncu da forvet özellikli olduğu için ceza sahası içerisinde çok yer alıyor.

ManUtd'ın özel serbest vuruş teknikleri var ayrıca. Bir kere Ronaldo'nun mesafe tanımayan, sert, öldürücü vuruşları, kalecilere çok zor anlar yaşatıyor. Oyun zekası ve konsantrasyonu yüksek olan Ronaldo, kimi zaman kalecinin pozisyon alma zaafından da yararlanarak, basit vuruşlarla da gol yapabiliyor. Bunun yanında kenarda gelen duran toplar ve kornerler için de özel çalışmalar yaptıkları anlaşılıyor. Vidic'e markajda bulunan oyuncuyu basketboldaki screen -perdeleme- yöntemi ile engelleyip, koşusunu yapıp, markajcısını perde yoluyla ekarte eden Vidic'e kafayı vurduruyorlar. Bu sistemi Fenerbahçe de uyguluyor.

Barça'da en çok gol atan oyuncu en uçta oynayan Eto'o iken, Berbatov'un görevi bu değil, golleri ceza sahasına daha çok giren ve Berbatov'un yalancı koşularla yarattığı boşluklara sızan Ronaldo ve Rooney atıyor.

Giggs ve Scholes gibi 2 büyük tecrübeye sahipler, tempoyu ayarlama görevi onların oluyor eğer sahadalarsa.

Çok iyi bir kalecileri var -dünyanın en iyisi olmasa da, Casillas- ve ayakla oyunu başlatma, sağdan gelen pasın sola, soldan gelenin sağa akmasını sağlayan pas açıları yaratmak için kalesinden hep biraz ileride oynuyor, müthiş bir alışkanlık bu, temponun hiç düşmemesini sağlıyor Van Der Sar, ayağında çok tutmayıp bu akışı sağladığı için. Ayağını çok iyi kullanabildiği için Valdes'in aksine degaj yapıyor. Barça'da oyun kesinlikle kalecinin elinden başlıyor.

Daha başka ne söyleyebilirim diye düşünürken, disiplinin eş anlamlısı Alex Ferguson'dan söz etmeden olmaz. 68 yaşında istisnasız her gole çocuk gibi sevinebiliyor olması, kanımca en büyük artısı. Futbolu çok seviyor. Çok tecrübeli, zor zamanlardan çok geçti, başarıyla, baskıya boyun eğmeden oyuna etki de edebiliyor, takıma verdiği sistem dışında. Bu sezon özellikle 2. yarılarda Tevez, Macheda gibi ateşleyici hamlelerle takımının ekstradan puanlar almasını sağladı. Bu değişiklikleri yaparken oyun felsefesinden taviz vermiyor, formasyonu 4-4-2'ye çeviriyor, 2. bir santraforu oyuna sürdüğü için. Tevez'in de oyunda olduğu anlar, çok hücum az orta saha oyunculu sistem ile oyun eğer rakip yarı sahaya yığılırsa, gol atmaları çok kolaylaşıyor. Tevez'in hareketli, sürekli yer değiştiren oyununun rakip savunmaların düzenini bozmasının büyük payı var bunda.



Top rakipteyken Barça gibi alan savunması yapıyorlar, biraz daha yırtıcılar top kazanma konusunda, İngiliz ve İspanyol oyuncuların mücadele farkı da denebilir buna. Ceza sahası içinde adam adama markaj oynuyorlar.

Takım yapısına uygun modelin en doğru olduğunu göstermek açısından United modeli çok önemli. Kısa ayağa pas yerine, uzun paslarla, orta sahayı çabuk geçmek üzerine kurulu bu sistem, becerili, savunma gücü yüksek, hızlı oyuncularla çok başarılı son 2 senedir.

Liverpool / 4-2-3-1

Kaleciler: Reina, Itandje
Savunmacılar: Dossena, Hyypia, Agger, Aurelio, Arbeloa, Carragher, Skrtel, Insua
Orta Saha Oyuncuları: Gerrard, Alonso, Mascherano, Lucas
Forvetler: Kuyt, Torres, Benayoun, Riera, Babel, N'Gog, El Zhar


---------------------Reina------------------
Arbeloa--Carragher---Agger-----Aurelio
-----------Xabi-----------Mascherano-------
-----Kuyt------------------------Benayoun
-------------------Gerrard----------------
--------------------Torres----------------


Liverpool Modeli'ni diğer 2 modelden ayıran en temel unsur -belki de pek çok başarılı Avrupa Takımı'ndan da ayrılıyor bu noktada- önde basan, pres yapan karakteri. Diğer 2 model gibi yine pasa dayalı oynuyorlar elbette hem de sert, etkili, hızlı ve ayağa yerden direk -direct- paslarla. Akıl + Kaos Harmanını en başarılı uygulayan model Liverpool.

Reina'dan başlayalım. Tartışılan bir kaleci, Barça altyapısında yetişti, bunun sonucunda da ayağını çok iyi kullanıyor, o da kimi zaman degaja başvururak oyunu hızlı ve ileride başlatmış oluyor.

İngiliz Futbolu'nun bir getirisi olarak, beklerde çok sık hücuma çıkan 2 oyuncu tercih ediyor Benitez. Aurelio'nun sağ bölgeden sol ayağıyla kullandığı duran toplar çok etkili, bunu da belirtelim.

Savunma kurgusu anlamında tamamen ayrışıyorlar karakterlerinden ötürü, daha doğrusu bu formasyonu farklı bir anlayışla oynuyorlar. Top rakipteyken, Kuyt, Benayoun, Gerrard, Torres kapsamında inanılmaz pres yapan, topu kovalayan bir ekibe dönüşüveriyorlar. Terim'in 96-00 arasındaki ekibi gibi. Alanı bekleyerek koruyup top kazanmak yerine, rakibin ayağından almak ya da rakibi hataya zorlamak üzerine kurulu savunma sistemleri. Skibbe döneminde çok gol yememizin en temel sebebi bunu yapmamamızdı. Carragher savunmanın değişmez oyuncusu, rotasyona asla uğramıyor, kaybetmeye tahammülü olmayan karakteri, Liverpool'a da sahada olduğu her an birşeyler katıyor. Carragher'in yanındaki merkez savunmacı sezon içerisinde sürekli değişti, Skrtel, Agger, Hyypia. Bunda sakatlıkların payı olduysa da asıl sebep rotasyondu. Beklerin farklı bir yönü de Barça ve United'a göre, daha çok ceza sahasına orta yapmaları. Tipik kanat oyunu varyasyonları var. Arkadan bindiren bekin koşu yoluna top atmaya çalışıyorlar. Benzer özellik daha az karşılaşsak da, Alves ve Evra'da da mevcut. Barça gibi rakibi yarı sahalarına hapsettikleri anlarda 2'li savunmaya düşebiliyorlar.

Kuyt ve Benayoun gibi topla ilerleme yönü yüksek oyuncular mevcut kadroda, onları yedekleyen Babel ve Riera da var. Bu alternatifler rakibe göre oyuncu seçimlerini de belirliyor aslında. Kuyt, hem forvet özellikleri, hem de baskı konusunda çok başarılı olduğundan, Benitez'in rotasyonuna uğramayan 5 oyuncudan biri takımda. Kuyt'ın süpriz sert şutları, kanat bindirmeleri, ceza sahasında gol sezgisini ortaya koyan pozisyon almaları onu vazgeçilmez kılıyor. Benayoun ise topu ayağına yapıştırıp sürebilmesiyle, takıma yaratıcılık katıyor hücum anlamında.

4-2-3-1'in en önemli pozisyonu olan 3'lünün ortasında Gerrard oynuyor, bu da sistemi kusursuza yakın hale getiriyor. Gerrard sayılamayacak kadar çok özelliği bünyesinde barındıran özel bir oyuncu. Ara pasları, pozisyon alma bilgisi -ceza sahası önünde dönen topları bekleyip attığı goller- mücadele gücü, oyun zekası, uzaktan sert ve etkili vuruşları bunlardan sadece birkaçı. Gerrard'ın son zamanlarda Torres'e yakın oyunu, gizli santrafor formatına bürünmesi, gol yollarında da orta bölge kadar etken olabileceğini gösterdi. Duran topları da etkili, Lampard ve Ronaldo kadar olmasa da. Rotasyona uğramıyor Torres'le birlikte.

Torres de kanımca Drogba ile birlikte bölgesinin en iyi oyuncusu. Çok hareketli, son vuruşları olağanüstü, gol sezgisi çok yüksek, hava toplarında başarılı, muazzam bir golcüde ne özellik ararsanız var. Hızını da çok iyi ayarlıyor. Liverpool kimi zaman savunmadan çıkarken Torres'in savunmanın arkasına çabuk sarkması özelliğini kullanmak için uzun top oynayabiliyor. Mücadelesi, sürekli rakip merkez savunmacılara baskı uygulaması, onların oyuna katılımını da engelliyor.

Peki Liverpool gibi hem yüksek tempoda oynayıp hem de rakibe basabilecek fizik kapasiteyi sağlamanın sırrı nedir? Biraz da buna bakalım.

Chelsea ve Manchester United'a oranla Liverpool'un Teknik Heyeti -Coaching Staff- biraz daha kalabalık. 3 Fitness Coach, 3 Physiotherapist var, bunu bir etkisi olacağını söyleyebiliriz belki de. Bu takımın yorulmuyor olması, sürekli geriye düştüğü her maçı 90+3'lerde rakibe basıp top kazanarak ve golü bir şekilde bularak kazanmasının, berabere bitirmesinin temel sebebi bu yapıda gizli olmalı. Tabii bir de çalışma teknikleri, antreman programları. Bunlar mutlaka incelenmeli.

Barça'da ise podiatrist yani ayak doktoru bulunuyor. Bu kulüplerin olaylara ne kadar profesyonel biçimde yaklaştığının detayı sanki bu.

Liverpool'un en önemli artısı, diğer 3 hocanın önünde gördüğüm Rafa Benitez. Taktiksel bir deha diyebiliriz kendisine. Rotasyon konusunda zaman zaman eleştirilse de, mevcut kadroyu bu kadar genişlemesine kullanıp da başarılı olabilmek her Teknik Adam'ın yapabileceği bir iş değil. Benitez oyunu da iyi okuyan bir yapıya sahip. 3 modelde de aslında oyuncu değişiklikleri anlamında bakıldığında, yorulan, sakatlanan oyuncular dışında genelde aynı değişikliklerin yapıldığını görürsünüz. Takımın ilk 11'inde aksayacak bölgeleri çok iyi tahlil edebilmiş Teknik Adamlar, en kolay ve etkili hamleyi yapmış olurlar böylelikle. Riera - Benayoun ya da Babel değişikliği ya da iyi performans vermeyen Lucas, Mascherano yerine Xabi'yi oyuna dahil etmek. Temel anlayışın dışında süpriz bir hamleye rast gelmezsiniz ekstrem durumlar dışında. Benitez'in kanımca en büyük başarısı, seviyesi Chelsea, Barça, ManUtd'deki oyunculardan belki bir gömlek aşağı olanlarla yarışmayı sürdürmesi. Bu elbette O'nun tercihi, Liverpool'un ekonomik gücü yeterli yoksa. Gerrard ve Torres dışında diğer takımlarda tartışmasız oynayacak oyunculara sahip değilken, diğer modellerden pek çok isim Liverpool ilk 11'ine rahatlıkla yerleşebilir. 1 CL kazanıp, 1 defa da Final'e kaldılar.

Bu tür takımlar başarı kriterini çok dikkatli koymakta fayda var. CL'de Yarı Final ve Ligde ilk 2 içinde yer almak kanımca başarılı sayılmalı, rakipler dikkate alınınca. Zaten bu sebepledir ki, bu takımlar kolay kolay Teknik Adam değiştirmiyorlar, Abramovich'in ego etkisi dışında.



Chelsea / 4-2-3-1 ya da 4-3-3

Kaleciler: Cech, Hilario
Savunmacılar: Bosingwa, Terry, A Cole, Alex, Ivanovic, Belletti, Carvalho, Mancienne, Ferreira
Orta Saha Oyuncuları: Lampard, Mikel, Deco, Ballack, Essien
Forvetler: Malouda, Kalou, J Cole, Anelka, Drogba, Di Santo


---------------------Cech------------------
Bosingwa--Carvalho---Terry------A Cole
----------Essien---------------Ballack---------
-------------------Lampard----------------
-----Anelka---------------------Malouda--
-------------------Drogba----------------


Liverpool modelinin farklı bir versiyonu da denilebilir Chelsea için. Her 2 formasyonu da kullandılar sezon içerisinde, oyun anlayışları ise hiç değişmedi. Kuzey Avrupalı fiziğinde ve mücadeleye bunu katan biçimde, yetenekli oyuncularının teknikleriyle bir bileşim oluşturmuş durumdalar. Robocop, Rugby oyuncusu ne derseniz diyin, diğer 3 modele göre, inanılmaz bir fiziksel üstünlüğe sahipler ve bunu sahada sonuna kadar kullanıyorlar. İkili mücadelelerde kaybetme olasılıkları çok düşük, onlara yakın oynamak yerine boşlukları değerlendirebilmek çok önemli. Barça CL Yarı Final maçlarında kendi yarı sahalarında oluşturdukları savunma formasyonuyla boşluk da bırakmadılar, bu sebeple de gol yemeleri çok zorlaştı.

4'lü alan savunmasını en az Manchester United kadar iyi uyguluyorlar. Top rakipteyken, Liverpool gibi bir reaksiyonları yok, diğer 3 model gibi, rakibi yarı sahalarında bekleyip, alanı kapatma üzerine bir savunma anlayışları var. Pas arası yaparak ya da rakibin ikili mücadeleyi girip kaybettiği topları Lampard'la buluşturup, O'nun uzun ve diyagonal paslarıyla Drogba'yı arıyorlar. Drogba'nın indirdiği ve saklayabildiği hava topları hem takıma hücuma çıkma anlamında zaman kazandırıyor, takım rakip yarı sahaya yerleşiyor hem de aynı Manchester United gibi orta sahayı hızlıca geçmiş oluyorlar. 2 bekin ikisi de bölgelerinin en iyilerinden. Bosingwa, en az Dani kadar hücuma katılan bir oyuncu, kesme ortaları çok başarılı, hızlı olması kademeye girmesini de kolaylaştırıyor. Alex, Terry, Carvalho -sakattı sezonun genelinde- hem havadan hem yerden geçilmesi çok zor oyuncular. Topu oyuna sokmada belli bir seviyenin üstündeler ama Barça değiller elbette. Uzun oynamayı deniyorlar ya da topu beklere aktarıp, takımı ileri itekliyorlar.



Kaleci Cech, dünyanın en iyilerinden. Topu oyuna sokmada zaafları var, zaman zaman taca vurabiliyor topu, ManUtd gibi kaleciyi oyuna dahil etme düşünceleri çok fazla yok.

Takıma dinamizm ve farklı bir hava katan oyuncu Essien. Sahanın her bölgesinde onu görebilirsiniz, mücadele gücü çok yüksek, sürekli rakibi rahatsız ediyor ve kazandığı topları da iyi kullanıyor. Essien'in topla ilerleyebilme özelliğini de kullanmak istiyorlar özellikle kendi sağ bölgelerinden. Arkadan bindiren Bosingwa, onlara yaklaşan Lampard ile Anelka'nın da ceza sahası içerisine kaymasına sebep oluyorlar. Anelka, yaratıcılık ve bitiricilik anlamında farkı yaratan oyunculardan biri.

Asıl adam ise Lampard. Sezonun başlangıcında Fabregas'ın Arsenal'deki rolü gibi derin orta saha oyuncusu -deeper midfielder- rolüyle görev almıştı. Deco'nun sakatlığı sonrası ise, daha başarılı olduğu forvet arkasına geri döndü. Bir nevi Gerrard'a benzer roller üstlendi. Lampard'ın Gerrard'dan farklı olarak, görevi gereği yine de daha çok geriye geldiğini ve alan daraltmaya yardımcı olduğunu söyleyebiliriz. Ne kadar disiplinli olduğunu da Barça maçlarında gözlemledik. Çok özel bir oyuncu. Her türlü özellik var bir orta sahada olması gereken. Dikine oynamayı en başarılı uygulayan oyunculardan. Duran topları da çok etkili.

Drogba'dan bahsetmeli bu takım hakkında bir model yaratılacaksa eğer. Sırtında rakip savunmacıları taşıyacak kadar güçlü olmasıyla Mehmet Yıldız'a ya da hava topu hakimiyeti ve top saklamasıyla Hakan Şükür'e benzetilebilir. Günümüz futbolunda hücum hattının şekillenmesinin sebeplerinden biri de Drogba gibi oyuncular denilebilir. 4-4-2 formasyonunda kullanılan 1 kısa, çabuk forvet - 1 uzun, ağır santrafor ikilisinin tarihe gömülmesinin altında Drogba, Torres, Eto'o gibi oyuncuların, eskiden 2 oyuncuya özellikleri gereği dağıtılan bu 2 görevi, tek başına yapmalarında yatıyor. Sistemler de böylelikle dönüşüme uğruyorlar. Mourinho'nun 4-3-3'nün Drogba'nın sonsuz verimliliğinde ortaya çıktığını söylemek yanlış olmaz. Günümüzde kısa ve çabuk forvetlerin artık unutulmaya yüz tutması da bununla ilgili, Owen, Saviola gibi. Drogba sadece güçlü olmasıyla tanımlanamaz elbette. Oyun konsantrasyonunu sağladığı -ofsayta düşmediği- zaman rakip savunmanın arkasına Torres gibi sarkabiliyor, süpriz şutları var ve çok sert. Yan toplarda zaten etkili, durdurulması imkansız bir adam. Scolari'nin başarılı olamamasının en önemli sebebi de, Drogba'nın o süreci sakat geçirmesiydi.

Malouda, Kalou gibi kanat bindirmeleri yapabilen, kat eden oyuncuları var Chelsea'nin, yeri geldiğinde bunlara da başvuruyorlar, daha çok Drogba üzerinden oynasalar da. Özellikle Anelka deplasman maçlarında önemli bir artı, geniş alanlar bulunca çok başarılı.

Diğer 3 modele göre oyunu en kontrollü oynayan takım Chelsea. Diğer takımların temposu daha yüksek Chelsea'ye göre. Fiziksel yapısı bu kadar üst düzey olan oyunculardan hızlı bir oyun beklemek de anlamsız olurdu.

Hiddink'in Milli Takım başarılarını Kulüp Takımları'na da yansıtabilmesi, en önemli başarısı gibi duruyor. Çok farklı bakış açıları gerektiriyor aslında bu 2 durum ama Hiddink çok çabuk adaptasyon sağladı kulüp anlayışına. Taktiksel yönünü, rakibi doğru analiz edebilmeyi, Barça maçlarında çok iyi gösterdi. Sanırım takımın başına geldiğinden beri Chelsea'nin sadece 1 yenilgisi var, Tottenham'a karşı.

Sonuç olarak;

Akıl, Kaos, Akıl + Kaos tanımlamalarına sığmayan yine pasa dayalı fakat anlayışı farklı -uzun paslar, fiziksel futbol, Drogba tipi santrafor vs.- pek çok başarıya ulaşan model var. Kısaca futbolda tek bir model, yani tek bir doğru yok.

Satır aralarında görülebildiği üzere Galatasaray için geçtiğimiz sezona en uygun model Liverpool idi.

Bu dört başarılı ve farklı, formasyon ve futbol anlayışı modelini inceledikten sonra asıl mesele Galatasaray'a hangisinin uygun düşeceği üzerine konuşmak olacak. Sanırım bunu da önümüzdeki sezon Teknik Adam kim seçilecek, ne tür transferler yapılacak gibi sorularımıza cevap bulduktan sonra yapmamız daha kolay olur gibi gözüküyor.

Yine de açılmasını umduğum ve zaten açık olan zihinlerin yeni düşünceler üretmesinin tam zamanıdır Galatasaray'a hangi futbol modelinin uygun olduğu konusunda.

21 Mayıs 2009

A. Eren Loğoğlu

2 yorum:

hagi dedi ki...

selamlar,
elinize sağlık,dört dörtlük bir analiz olmuş, blogunuzu bugün farkettim ilk defa ve hakikaten webde gizlenmiş hazinelerden biriymiş.

Galatasaray'ın bu seneki akıl/kaos dualitesini çözmek için Liverpool tarzı bu iki sistemi harmanlayan bir anlayış önerisine ise katılamıyorum. Özellikle sahada arda-lincoln-kewell-baros varken önde basan ve fizik gücüne dayanan bir futbol oynaması zor. Sanırım Skibbe de bunun farkındaydı ama zaten -yönetim ve taraftar sağolsun- sallantıda olan koltuğunu kaybetmemek için bu mahşerin 4 atlısından birini yanına oturtacağı bir sistem kurmayı düşünmedi.Şu bir gerçek ki bu 4 oyuncunun aynı anda sahada olması bu seneki 60. dakika sonrası düşüşlerinin de, takım savunması zaafiyetlerinin de temel sebebi bence.İşte en çok da bu açıdan lincoln'ün seneye takımda olmaması fikrine çok sıcak bakıyorum.Yerine alınacak essien tipi hem savunmaya hem hücuma aynı oranda katkı yapabilen bir oyuncuyla akıl ve kaosu harmanlayabilir galatasaray.Tabii ki teknik direktöre de bağlı bir durum.

Sevgiler

A. Eren Logoglu dedi ki...

Selamlar,

güzel sözleriniz için teşekkürler.

Eski yazılarıma bakacak olursanız, Galatasaray'ın Liverpool Modelini bu 4 oyuncunun ancak 3'ünü oynatarak uygulayabileceğini belirtmiştim. Skibbe bu dengeyi sezon başından ayrıldığı güne kadar kurgulayamadı. Sorun Lincoln değil aslında, oyun anlayışı, oyuncuların zihnine bu anlayışın oturmamasında. Torres, Benayoun, Gerrard, Kuyt gibi üst düzey, yaratıcı oyuncular da önde basabilir, önemli olan böyle bir oyunda dahi fizik güçlerinin belli bir seviyenin üzerinde olması gerekliliği. Bu tanımı sekteye uğratacak tek adam Kewell kanımca. Lincoln'ın ilk geldiği zamanlar fizik gücü üst seviyedeydi, tekrar yakayabilir bunu, Baros zaten fizik gücüyle oynayan bir oyuncu.

Teknik Direktör seçimi, hangi modelin uygun olduğunu belirleme konusunda bize kolaylık sağlayacaktır.

Eren.