06 Kasım 2008

Liverpool Modeli



Takım dizilişlerinde tek bir doğru olmadığı, doğruluğun oyuncu yapısına ve futbolun tarihsel sürecine göre şekillendiğini söyleyebilirim.

Bazı takımların oyun anlayışı ve dizilişleri futbol üzerinde baskın bir hal aldığında, bu anlayışı yıkmak bir başka deyişle onu yenebilmek adına yeni dizilişler ve oyun anlayışları ortaya çıkıyor. Bu işin tarihsel kısmı. Bir de oyuncu ve takım karakteristiği konusu var. Mevcut kadronuz 4-4-2 oynamaya uygunsa, sizin aklınız için doğru 4-4-2 oluyor. Skibbe eleştirilerine karşı gösterilen duruşun temel noktasını da bu oluşturuyor aslında. Lincoln, Kewell ve Arda gibi 3 oyuncunuz varsa 3'ü de oynamalıdır yaklaşımı. Bu argümanı kanımca çürüten örnekleri Milli Takım kadrolarında rahatlıkla görebiliriz. Brezilya'nın çok yetenekli forvet oyuncuları arasında tercihler yapmak zorunda kalması, Chelsea'de, Manchester United'da Kalou ve Nani gibi oyuncuların yedek beklemesi gibi. Oyuncudan daha çok verim almak yerine takımın bütününden daha çok verim alan yapıların dünya futbolunda çoğu zaman daha başarılı olduklarını gözlemleyebiliriz.

Öncelikle tek bir doğru olmadığı tespitini yapabilmek için 2002 Brezilya'sına bakalım ;

------------------Marcos-----------------------
-----Lucio--Roque Junior--Edmilson------
Cafu---------------------------------R Carlos
-----------G Silva----Kleberson-------------
-----Ronaldinho-----------Rivaldo----------
------------------Ronaldo---------------------

3-5-2 ya da onun versiyonlarından biri olan 3-4-3 şeklinde açıklanabilecek bir diziliş. Scolari'nin Dünya Futbolu'na getirdiği önemli bir yenilikti bu oyun yapısı. Klasik 3-5-2'den tamamen farklı, günümüze uyarlanmış bir oyun yapısına dönüşmüştü. Modern 4'lü savunma anlayışı ve onun ekseninde gelişen 4-4-2, 4-2-3-1, 4-3-3 gibi türevlere karşı en önemli avantajı da analitik üstünlüğüydü, yani 9 oyuncuyla hücum şansı. Klasik 3-5-2'in 4-4-2'ye olan zayıflığı da buydu aslında 7 oyuncuyla hücuma karşılık 4-4-2'in geliştirdiği 2 bekin hücuma katılımlarıyla 8 oyuncuyla hücum anlayışı. Kaleci Marcos ve süpürücü Roque Junior'ın dışındaki diğer oyuncuların katılım sağladığı hücum varyasyonları. Bu sistem için kadroda Lucio ve Edmilson gibi topla çıkışlar yapabilen, adam eksiltebilen, top kontrolü ve pas yüzdesi neredeyse bir orta saha oyuncusu seviyesinde olan savunma oyuncularına ihtiyaç var. Bununla bitmiyor tabi ki, bu 2 oyuncudan birinin ileri çıkışlarında diğeri 4'lünün merkez savunmacıları gibi davranabiliyordu, bir çeşit 4'lü savunmaya da kayma yapılabiliyordu. Ayrıca 2 merkez savunma oyuncusunun ileri çıkışlarında kaybedilen toplarda sıkıntı yaşamamak için beklerin olağanüstü çabuk savunma alanına dönmesi ve kademeye katılması gerekiyor. Beklerin bu göreve ek olarak kanat bölgesinden bindirme yapmaları da 9 oyuncuyla hücum akışkanlığını temel taşlarından birini meydana getiriyor. Tüm sistem bununla da sınırlı değil, klasik 3-5-2'den farklı olarak merkez savunmacılar ya da diğer deyişle stoperler adam markajı değil, alan markajı uyguluyorlar. Bu konuda ise ön bölgede oynayan orta saha oyuncularının yardımları çok önemli bir hal alıyor. Kısacası bu sistemin kusursuz işlemesi için pek çok doğru parçayı, üstün yetenekli oyuncularla bir araya getirmeniz gerekiyor. R Carlos ve Cafu gibi 2 oyuncu pek bulunamadığından ve bu oyun yapısını uygulamak aşırı stratejik ve zor olduğundan Dünya Futbol'unda pek kabul görmedi.

Şunu da ekleyelim, daha önceleri bu formasyonu uyarlanmış bir oyun anlayışıyla deneyen oldu mu bilmiyorum ama hatırladığım 2 ayrı örnek var ve 2'si de aynı isme ait. Lucescu. İlk denemeyi Scolari'den de önce Galatasaray'da bir Bayern Münich hazırlık maçında yapmıştı. Capone - Popescu - Ahmet kurgulu bir 3'lü alan savunmasıydı. Ahmet'in bu yapıya uygunluğunu kavrayan Lucescu, sistemin Scolari'yle büyük başarı sağlamasından da güç alarak, yenilmez Beşiktaş'ı yarattı. Kurgu Zago - Ronaldo - Ahmet'e dönüşmüştü. Carlos ve Cafu yoktu bu sebeple aksayan kısımların kanatlar olacağı belliydi, yani Üzülmez ve çabukluğu sebebiyle o bölgeye devşirilen Dobrowski.

Tüm bu uyarlanmış 3-5-2 gözlemlerini yapmış olmama rağmen, 4'lü savunmanın hala bir Teknik Direktör'ün vazgeçmemesi gereken tek unsur olduğunu düşünüyorum. 1994'te 4'lü savunma oynayan Brezilya'dan günümüze kadar olan turnuvalardan sadece bir tanesinde 3'lü savunmanın başarı sağlaması da aslında 4'lü savunmanın süregelen üstünlüğüne işaret ediyor. Tek bir doğru olmadığı ama 4'lü alan savunmasının da yerinin mutlak ayrı olması gerektiğine ve bunu oynatmayan hocaların sorgulanması gerekliliğine inanıyorum. Çünkü Lucescu gibi istisnalar dışında 4'lü savunma oynatmayan bir hocanın futbolun gelişimine adaptasyon sağlamadığını söylemek zor olmamalı. Feldkamp bile 1993'ten beri takım çalıştırmamasına rağmen -Beşiktaş'ı saymıyorum 10 maç olduğu için- bu değişimi kavramıştı. Skibbe'yi bir maçlık bile olsa 3'lü savunma oynatması sebebiyle çok eleştirdim, takımlara bir maç 3'lü, bir maç 4'lü oynatmanın sadece menajerlik oyunlarında olabileceğini düşünüyorum, sahada bu tür değişiklikler yapmak kolay değil.

Bu konuda son söz, 4'lü alan savunması temelinde, takım karakteristiğine ve oyuncu yapısına uygun bir diziliş o takımın akıl futboludur kanımca. Bu Kalli'nin 4-3-1-2'si de olabilir, Skibbe'nin 4-2-3-1'i de. En önemli olan –diziliş de mutlak etkenlerden biri, belki de en önemlilerinden- oyun anlayışı, takımı nasıl oynatmak istediğiniz, oyuncuların durdukları bölgelerden çok görevleriyle ilgili olan plan.

Skibbe'nin istediği oyun anlayışıyla Galatasaray'ın, özellikle Türk oyuncularının alışkanlık kazandığı oyun anlayışı arasında ciddi farklılıklar, uyuşmazlıklar var.

Lincoln, Arda ve Kewell'dan birisini oynatmamak tespiti önemli, bu noktada benim tercihim Lincoln olurdu. Lincoln'un form durumunu göz ardı etmeden söylüyorum bunu. Lincoln'un Kewell'ı yedeklemesinin oyun aklı olarak takımı daha üst seviyeye getireceği inancındayım. Skibbe'nin önceliği oyunculardan bireysel olarak verim sağlamak yerine takımsal verimi ön plana çıkarması olmalı. Burada devreye orta sahanın orta bölgesi giriyor savunma anlamında. Sakatlıklar düzeldiğinde Skibbe'nin tercihlerine göre bazı sorunlara -Steaua maçı oyuncu tercihleri- çözüm üretip üretemeyeceğini göreceğiz.

Lincoln tercihsizliğine ve 4-2-3-1'in sadece Skibbe'in düşündüğü oyun anlayışına mahkum olmadığına dair çok güncel bir örnek vererek argümanı geliştirmek istiyorum.

Salı gecesi Şampiyonlar Ligi'nde Liverpool - Atletico Madrid karşılaşması vardı. Liverpool'un dizilişi ve oyun anlayışı Skibbe için özel ders niteliğindeydi.

-----------------------Reina------------------
Arbeloa---Carragher---Agger---F Aurelio
--------Mascherano-----Alonso----------
---Kuyt-----------Gerrard----------Riera--
-----------------------Keane------------------

Diziliş 4-2-3-1 ama nasıl bir 4-2-3-1, inceleyelim.

"Oyun anlayışı olarak rakip sahada oynayan, rakibe basan, rakip savunmanın önündeki alanda veya rakip savunma ile orta çizgi arasında kalan alanda mutlaka top kazanarak tekrar atak olgunlaştırabilen, topa daha çok sahip olan, rakip ataklarda alan savunması amacıyla kendi sahasına yerleşmek yerine rakibe müdahale eden bir savunma kurgulu yapıya geri dönmemiz gerekiyor."

Eskişehirspor maçından sonra yazmıştım bunları, Cevat Güler'in Galatasaray'ına geri dönüş kurgulu ve üzerine eklemeler yapılmış bir sistemden bahsediyordum. Model tam da Liverpool'muş. Salı gecesi Liverpool bu oyun anlayışını yazdığım bütün unsurlarıyla sahaya yansıttı, bunun yanında Skibbe'den takıma kazandırmasını beklediğimiz unsurları da sundu. Hızlı, ayağa ve yerden paslar, kanat bölgelerinden olgunlaşan bir hücumun ceza sahasına ortayla sonuçlanmaması, bunun bir gereksinim olmaması ve sabırla rakip savunmanın açığını bulana kadar rakip yarı sahada, ceza sahası önünde paslaşmaya devam etmeleri, Alonso'nun diagonal ve uzun pasları, Agger'in aralıklı çıkışları ve en önemlisi Lincoln bölgesinde oynayan ve 4-2-3-1'in en önemli pozisyonu olan bölgedeki Gerrard'ın olağanüstü oyunu. Sağ ve sol kanat bölgelerine yardım, baskı, pres, fizik güç, ters toplar, oyundan hiç düşmeme, oyunun her iki yönünü de oynama. Lincoln'de bulamadığımız ve bulmayı da beklemememiz gereken özellikler, görevler. Ancak 4-2-3-1'in sadece Skibbe'nin Lincoln dahilinde kendi yarı sahanda baskısız alan savunması, rakip sahaya yerleşmeden hücum şeklinde olmadığının gösterimi açısından Benitez ve Gerrard'ın sundukları oyun anlayışı, büyüleyiciydi. Benzer bir yapıyı eksikleriyle Galatasaray da kurmuştu geçtiğimiz sezon.

Liverpool ve 4-2-3-1 tabanlı Kewell-Baros ikilisiyle bunu kusursuza yakın hale getirme şansı da doğmuştu. Meira gibi geriden oyun kurabilen bir oyuncunun varlığı da önemli bir etken olabilirdi kusursuzluk adına. Bu şansları şu ana kadar kullanamadı Skibbe, kendi oyun anlayışıyla devam ediyor, saygı duyulmalı ama bu oyun anlayışının mutlaka gözden geçirilmesi, Türk oyuncu yapısıyla uyumlu şekle getirilmesi ve Galatasaray karakteristiğiyle örtüşmesi gerekiyor, diğer türlüsü 1 sezonluk bir denemeden öteye geçmeyecektir.

6 Kasım 2008

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: