05 Aralık 2007

2007 Avrupa Basketbol Şampiyonası, İspanya



Galatasaray'da 17 sene basketbol oynamış Turgay Demirel, 15 senedir Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanlığı yapıyor ancak son dönemlerde can ciğer kuzu sarması olduğu Aziz Yıldırım'ın yardımcılığından öte bir şey yaptığı söylenemez. Karşılıklı bir çıkar ilişkisi mevcut aralarında. Aziz Yıldırım, Turgay Demirel'in federasyon başkanı seçilmesinde yardımcı oluyor, karşılığında ne istedi bilinmez ama Fenerbahçe Ülker'in Final Serisinin 4 maçında da kendi seyircisi önünde oynaması gibi küçük bir detayı da hatırlatmış olalım. Aziz Yıldırım ve terör ekibinin 2000 UEFA Kupası'ndan sonra oturup plan yaptığı konulardan birisinin de amatör branşlarda federasyonlara hakim olarak, şampiyonlukların önünü açmak olduğunu bilmekteyiz zaten. Neyse gelmek istediğim nokta şu, Türkiye'de basketbol sistemi en tepesinden itibaren sorunlarla, sıkıntılar doludur, bu sebeple öncelikli olarak düzeltilmesi gereken kurum Türkiye Basketbol Federasyonu'dur.

Diğer sorunlardan bahsedelim biraz da. İspanya 2007 neden Japonya 2006 gibi başlamadı, başlayamadı, oyuncu ve koç performansları nasıldı, bunları bir gözden geçirelim.

Kadroda 2006'da Fatih Solak, Serkan Erdoğan var iken 2007'de Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur var, diğer oyuncularımız ve koç aynı. 10 oyuncunun aynı olduğu, aradan sadece 1 yıl geçtiği ve 2 NBA oyuncusunun takıma çağrıldığı bir ortamda başarılı olmanız gerekir, değil iseniz ya oyuncu performanslarında ya da koç stratejilerinde bir yanlışlık var demektir. Görüşüm Tanjevic'in stratejisinin bile olmadığı yönünde.

Hidayet ve Mehmet'e bağlanmış bir hücum organizasyonsuzluğu sanırım en büyük sorunlarımızdan biriydi. NBA oyuncusu olmalarına rağmen Hidayet ve Mehmet'in birer yıldız olmadığını, sistemin başarılı bir parçası rolünü oynayabileceklerini NBA takımlarında gözlemlemişken, bu yanılgıya düşülmemesi gerekirdi. Her 2 oyuncudan Dirk Nowitzki ya da Jasikevicious gibi kendilerinden bir şeyler katarak hücumda üretim göstermelerini beklememeliydik. Hidayet'in herhangi bir ikili oyun denemesi yapmadan ağır çekimde turnikeye girmesi ya da şut denemesi örneğini ilk 2 maç sıklıkla yaşadık. Keza Mehmet Okur'un zorlama pota altı oyunları da ya bloğa yakalandı ya da anlamsız bir şut denemesinden öteye gidemedi. Bu 2 oyuncuya topu verip kullansınlar stratejisinden başka bir planı olmayan Tanjevic'in, Hidayet'i ve Mehmet'i dünyanın gözünde düşürdüğü durum Türk Milli Takımı'nınkinden daha çarpıcıydı.

Neler yapmalıydık da bu 2 oyuncuyu verimli kullanabilmeliydik. Pota altı oyunlarında kendini çok geliştiremeyen, sayıya gitmekte zorlanan bir Mehmet Okur yerine Utah'daki dış tehdit ve savunma rolünü benimsemiş bir Mehmet Okur'u kullanmalıydık. Mehmet Okur bu maçlarda 3lükler kullandı ama sistemin olduğu bir takımda dış şut kullanmak ile, hiçbir hücum organizasyonu olmayan bir takımda dış şut kullanmak arasındaki farkı da yüzdelerinden okuyabiliriz sanırım. Aynı şekilde Hidayet'i Dirk Nowitzki gibi kullanmak yerine, takımın bir parçası olarak görüp, ona belirli roller biçilmeliydi. Boş şut imkanı yaratılmayan, hızlı hücuma çıkılmayan, top dolaştırılmayan, ikili oyun oynanmayan bir hücumda bu 2 oyuncudan verim alabilmek çok zordu zaten öyle de oldu. Tanjevic'in hataları bu 2 oyuncuya verilen rolle de bitmiyor. Kadroya alınmayan bir Kerem Tunçeri gerçeği var. Litvanya'nın ana hücum stratejisi olan tepe pick and roll'unu oynayabilsek, potaya kolayca yaklaşabilecek, boş şut imkanı, pas trafiğini rahatlatma, top dolaşımını sağlayabilecektik fakat bu basit basketbol hamlesini bile yapamadık. (Asist sayılarımızın azlığında bu durumun etkisi vardı) Kerem'in bu oyunu en iyi oynayan 2 gardımızdan biri -diğeri Serkan Erdoğan- olduğu gerçeğini Tanjevic göremedi. Hidayet ve Mehmet'in ellerine bakan hücumlarda diğer oyuncuların statik oyunları da kilitlenmemizde büyük rol oynadı. Burada biraz oyuncuların isteksizliklerinden çok, Tanjevic'e, oyun anlayışına ve NBA oyuncularına karşı bir tepki de var gibiydi. Hidayet ve Mehmet'i doğru kullanamayışımızdan dolayı çok eleştirmesem de, uzun zamandır yazılan takım kimyasını bozma konusunda çok ağır eleştirileri hak ettiklerini ben de düşünüyorum. Aynı şey İbrahim Kutluay ve Mirsad Türkcan için de geçerli. Televizyonlarda efendi adam rolünü çok iyi oynayan İbrahim Kutluay'ın maç sonu neler yapabildiğini Galatasaray taraftarından daha iyi kimse bilemez sanırım. Bu kişi takım kaptanınız olursa, Turgay Demirel-Tanjevic diye basamakları inerken piramidin bir alt basamağında da sorun olduğu rahatlıkla anlaşılır. 2006'da takımımızın en önemli yanı çok yönlülüğü ve kazanma arzusu idi. Kerem, Kaya, Ermal gibi 3 farklı oyuncudan bir türlü verim alamadık oyunun her 2 kısmında da. E haliyle de bir iç-dış dengesi yaratamadık bu oyuncuları kullanamayınca. Ermal ve Kaya'nın pivot hareketlerinden faydalanabilsek, gelecek yardımlarda, 2li sıkıştırmalarda topu dışarı aktarabilsek, Engin, İbrahim, Ersan ve Hidayet'in dış şut verimini artırabilirdik. Gardlarımız o kadar acemice oynadı ki, Mehmet Okur'u pota altında oynatmak istiyoruz ama topu ona bir türlü indiremiyoruz. Lakers'in Fisher'dan başlayan Rick Fox'un çapraz ya da baseline'a topu alıp savunmacısını 3 sn. koridoruna itmeye çalışan Shaq'e aktardığı hücum stratejisi geliyor, çok bilinen bu basit oyunu da maalesef hiç üretemedik, pota altını kullanmak adına. Bir de hızlı hücuma çıkma sorunsalı var. Maçlar anlatılırken de sıklıkla dile getirildi, Engin yarı sahayı geçip ilk pası verdiğinde 12–13 saniye gibi bir süre kalıyor ki, çok can sıkıcı bir durum, hücumun yarısını oynamadan başlıyoruz hücuma. Bir başka sıkıntı fast break anlayışının da hiç olmaması, baskete giden en kolay yolu nedense hiç tercih etmiyoruz, ayaklar mı gitmiyor, gardların oyun okuma eksikliği mi dersiniz, ne derseniz diyin, anlam veremiyorum bu tercihe.

Stratejimiz yok iken, Tanjevic'den evrim geçirmesini beklemek pek akılcı değil, bu yüzden sonrası için umutlu değilim, Mehmet ve Hidayet'in ellerinin sıcaklığına bağlı olarak turnuvayı sonlandıracağız...

Kısaca piramidin en üstünden en altına kadar hatalarla dolu bir yapı duruyor karşımızda. Çözümü en tepeden başlatmalıyız ve bunu başlatabilecek kurum Galatasaray Spor Kulübü'nden başkası değildir.

7 Eylül 2007

A. Eren Loğoğlu

Hiç yorum yok: